Site icon Turizm Günlüğü

ANALİZ – Yunanistan’ın “deniz parkı” kararının perde arkasında ne yatıyor?

Yunanistan

Yunanistan Santorini Adası

KKTC Cumhurbaşkanı Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Özel Danışmanı Prof. Dr. Hüseyin Işıksal, Yunanistan’ın 21 Temmuz 2025’te Ege ve İyon Denizlerinde tek taraflı ilan ettiği iki Deniz Parkı kararının ardında yatan planları AA Analiz için kaleme aldı.

Yunanistan 21 Temmuz 2025’te Ege Denizi ve İyon Denizi’nde olmak üzere iki “deniz parkı” ilan etti. Yunanistan Başbakanlığının yayınladığı haritalara göre İyon Denizi’nde Mora Yarımadası’nın güneyinden Lefkada Adası’na ve Ege Denizi’nin güneyinde, Milos Adası’ndan Koç Baba Adası’na kadar uzanan geniş bir alanda iki deniz parkı planlanıyor. Bu alan, geçen yıl nisan ayında Atina’da düzenlenen dokuzuncu “Okyanuslarımız Konferansı’nda” Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis tarafından ilk kez dile getirilen “deniz parkı” planlarını yüzde 25 oranında aşıyor ve 27 bin 500 kilometrekarelik bir bölgeyi teşkil ediyor.

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı hiç vakit kaybetmeden bu karara sert tepki göstererek bu adımı statükoyu bozucu yeni bir teşebbüs olarak değerlendirdi. Bakanlık aynı zamanda Ege ve Akdeniz gibi kapalı ya da yarı kapalı denizlerde tek taraflı hareketlerden kaçınılması gerektiğinin altını çizerek, ilan edilecek bu Deniz Parklarının Ege Denizi’nde aidiyeti Yunanistan’a devredilmemiş ada, adacık ve kayalıkların statüsünde hukuki açıdan bir geçerliliği olmayacağını açık bir şekilde deklare etti.

– Yunanistan’ın “deniz parkı” ilanı ne anlama geliyor?

Daha önce yaptığım pek çok analizimde [1] de ortaya koymaya çalıştığım üzere Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de güçlenen konumu Yunanistan’ı telaşlı ve uluslararası hukuku hiçe sayan bir siyasete sürüklüyor. Yunanistan, sınırlı nüfus, kara parçası, askeri ve ekonomik gücüne rağmen siyasi anlamda elindeki tek koz olan adaları kullanarak Doğu Akdeniz’de yayılmacı bir siyaset izlemeye çalışıyor. Bu noktada, Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in de devamlı olarak ifade ettiği üzere “deniz her zaman Yunanistan’ın sessiz gücüdür” söyleminin deniz parkları ilan edilmesinde bir kez daha ortaya çıkmış olması şaşırtıcı değildir.

Kısaca özetlemek gerekirse, Yunanistan deniz yetki alanlarının “orta hat” ilkesine göre belirlenmesi gerektiğini ve adaların da kendilerine ait karasuları olduğunu savunuyor. Böylelikle orta hat çizgisinin, olması gereken ana karalar değil, Yunan adalarından itibaren uygulanması gerektiğini öne sürerek Türkiye’nin yaklaşık 104 bin kilometre karelik deniz alanını “gasp etmeyi” hayal ediyor.

Yunanistan’ın bu yayılmacı siyasetinin bir diğer adımı da Türkiye’nin taraf olmadığı 1982 Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesini öne sürerek, Türkiye’nin casus belli (savaş nedeni) sayacağını açıklamasına rağmen karasularını 12 mile çıkarmak istemesidir. Bu senaryoda, Ege’de yüzde 43 olan Yunan karasuları yüzde 71’e, açık denizlerin oranı ise yüzde 49’dan yüzde 19,7’ye düşecektir. [2] Böyle bir senaryoda, Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesi (MEB) de yaklaşık yüzde 80 oranında küçülerek 189 bin kilometrekareden 41 bin kilometrekareye düşecektir. Böylelikle nihai hedef olarak açık denizlere erişimi sınırlandırılmış ve bölge jeopolitiğinde etkisiz bir Türkiye planlanıyor.

Bu bağlamda, Yunanistan’ın “deniz parkı” hamlesinin hakkaniyet ilkesi ve uluslararası hukuk kurallarına uygun şekilde Türkiye ve Libya arasında 2019’da imzalanan ve Ekim 2020’de Birleşmiş Milletler (BM) tarafından da tescil edilen Deniz Yetki Alanları Mutabakatını pratikte geçersiz kılma çabası olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır.

Deniz Parkı kararının diğer hedeflerinden biri de Ege Denizi’nde aidiyeti belli olmayan ancak Yunanistan tarafından işgal edilen 152 ada, adacık ve kayalığa yasal statü sağlanması ve insansız hava araçları, radar, uydu görüntüleri ve benzeri mekanizmalarla etkin bir gözetim sistemi kurarak Türkiye’nin daha yakından takip edilmesidir.

– Türkiye’nin adımları

Özetlemek gerekirse, Türkiye’nin Yunanistan’a iki ülke arasındaki sorunların çözümü için her dostluk elini uzattığında, karşı tarafın bunu yayılmacı siyaseti için bir fırsat olarak görmesinin son örneği “deniz park” ilan etme kararıdır. Yunanistan’ın Türkiye ile 7 Aralık 2023’te imzaladığı Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Hakkında Atina Bildirgesi’ne ve uluslararası hukuk, hakkaniyet ve iyi komşuluk ilişkilerine aykırı olarak aldığı bu kararın doğal olarak bazı sonuçları olacaktır.

İlk etapta, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından da belirtildiği üzere Türkiye; Ege, Akdeniz, Karadeniz ve Marmara Denizi’nde deniz alanlarını koruma projelerini önümüzdeki günlerde ilan edecektir. Halı hazırda Türkiye, 16 Nisan 2025’te Deniz Mekansal Planlaması’nı duyurmuş ve tescil sürecinin tamamlanmasıyla birlikte Deniz Mekansal Planlaması Haritası yayımlanarak uluslararası erişime açılmıştı.

Sonuç olarak, Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de sahiplik hezeyanı ve maksimalist talepleri devam ettiği sürece bölgedeki siyasi tansiyon düşmeyecek ve bu süreçten hiçbir taraf yarar sağlamayacaktır. Düzensiz göç, uluslararası terörizm ile mücadele, enerji kaynaklarına güvenli erişim, turizm gibi birçok kritik sorunun çözümünde Türkiye ile işbirliği yapmak zorunda olan Yunanistan’ın her gün artan siyasi ve askeri gücüyle bölgenin en önemli gücü olan Türkiye ile karşı karşıya gelmesi yapılabilecek en büyük stratejik hatalardan biridir. Kısacası, egemenlik hakları ile doğrudan ilgili bir konuyu “deniz çevresinin korunması” kisvesine büründürülerek istismar edilmesi Ege’de sıcak saatler yaşanmasından başka bir amaca hizmet etmeyecektir.

[1] Hüseyin Işıksal; “Stratejik vizyon eksikliğinin son örneği: Miçotakis’in Güney Kıbrıs ziyareti.” Anadolu Ajansı Analiz, 21.07.2024, “Yunanistan Türkiye’nin işbirliği vizyonunu doğru değerlendirebilecek mi?” Anadolu Ajansı Analiz, 14.05.2024, “AB, Rum-Yunan tarafının kısır döngü diplomasisinden kurtulabilecek mi?” Anadolu Ajansı Analiz, 07.02.2024. “Yunanistan ve Rum kesimi çözüm değil taviz peşinde.” Anadolu Ajansı Analiz,22.02.2021. “Yunanistan Doğu Akdeniz’de sahiplik hezeyanından kurtulmalı.” Anadolu Ajansı Analiz. 19.06.2020.

[2] Hüseyin Işıksal, “Turkey-Greece Relations in the New Millennium”. İç. Hüseyin Işıksal ve Ozan Örmeci (ed.) Turkish Foreign Policy in the New Millennium. Oxford: Peter Lang.

[Prof. Dr. Hüseyin Işıksal, KKTC Cumhurbaşkanı Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Özel Danışmanıdır.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Exit mobile version