
Last Updated on 17 Ağustos 2025 by Turizm Günlüğü
Kahire, bugün iki farklı müzenin hikâyesine ev sahipliği yapıyor. Tahrir Meydanı’ndaki yüzyılı aşan Eski Mısır Müzesi nostaljiyi yaşatırken, piramitlerin gölgesinde yükselen Grand Egyptian Museum modern bir kültür anıtı olarak insanlık tarihini yeniden canlandırıyor.
1902’de kapılarını açan Eski Mısır Müzesi, Tutankhamun’un altın maskesinden kraliyet mumyalarına kadar binlerce eseriyle uzun yıllar boyunca dünyanın dikkatini çekti. Ancak zamanla daralan koridorlar ve yetersiz vitrinler Mısır’ın ihtişamını sergilemek için yetersiz kalınca, Giza’da görkemli bir hayal gerçeğe dönüştü. Grand Egyptian Museum, çağdaş mimarisi, teknolojik donanımı ve piramitlere uzanan eşsiz manzarasıyla yalnızca bir müze değil; Mısır’ın kültürel mirasını geleceğe taşıyan bir sembol olarak yükseldi.
İşte Turizmci Recep Yavuz’un “Bir Müze Hikâyesi” Başlıklı Yazısı:

Tahrir Meydanı’ndaki İlk Adım
“Kahire’nin tam kalbinde, Tahrir Meydanı’nda yükselen görkemli taş bina, 1902 yılında kapılarını açtığında kimse onun bir gün yalnızca bir müze değil, aynı zamanda bir sembol olacağını bilmiyordu. O günden itibaren Eski Mısır Müzesi yalnızca bir sergi salonu değil; firavunların fısıltılarının, Nil’in kadim melodisinin ve altın sarayların parıltısının yankılandığı kutsal bir mekân haline geldi.
Zaman Yolculuğu Gibi Bir Deneyim
Yüz yılı aşkın süre boyunca, dünyanın dört bir yanından gelen gezginler bu müzenin kapısından içeri adım attığında, sanki zamanda geriye gidiyordu. Tutankhamun’un altın maskesi göz kamaştırıyor, Ramses’in heykeli ziyaretçilerin üzerinden sessizce bakıyordu. Kraliyet mumyalarının arasında yürürken insan, tarihin derinliklerinde nefes alıyor gibiydi.
Yetersiz Kalan Duvarlar
Ama zaman, en görkemli yapılara bile dokunur. Milyonlarca eserin yükü artık müzenin duvarlarına sığmaz oldu. Vitrinler taşmaya başladı, depolar doldu, dar koridorlar kalabalıkları karşılayamaz hale geldi. Kahire’nin kalbinde yer alan bu eski hazine sandığı, artık Mısır’ın büyüklüğünü sergilemek için yeterli değildi.
Yeni Bir Hayalin Doğuşu
İşte o zaman, büyük bir hayal kuruldu. Daha geniş, daha ihtişamlı, çağın tüm teknolojilerine sahip yeni bir müze inşa etme hayali… Bu yalnızca bir binadan ibaret değildi. Bu, Mısır’ın mirasını dünyaya yeniden armağan etme projesiydi. Yüksek maliyetlere, uzun süren tartışmalara, yıllar süren inşaatlara rağmen bu hayal gerçekleşti. Piramitlerin gölgesinde, Giza’da dev bir tapınak gibi yükselen Grand Egyptian Museum doğdu.
Grand Egyptian Museum’un Büyüsü

Yeni müze yalnızca büyüklüğüyle değil, içinde sakladığı sırlarla da insanı hayran bırakıyor. İlk kez Tutankhamun’un hazinesinin tamamı tek bir yerde sergileniyor. Geniş cam duvarlarından bakıldığında ise, insanlık tarihinin en görkemli anıtları olan piramitler sanki müzenin bir uzantısıymış gibi görünüyor. Bu eşsiz manzara, geçmiş ile bugünü, taş ile camı, ebediyet ile anı birleştiriyor.
İki Müze, Tek Ruh
Kim derdi ki, tek binadan oluşan dünyanın en büyük müzesi Avrupa’da, Amerika’da, Rusya’da ya da Çin’de değil, Mısır’da yapılacaktı. Bir ara on beş dakikanızı ayırıp internet ortamında izleyin derim.
Müze kadar önemli bir şey de, Tahrir Meydanı’ndaki eski müze yıkılmadı. Çünkü o bina, yalnızca taş ve tuğladan ibaret değildi; milyonların hatırasını taşıyan bir bellekti. O yüzden korunarak, araştırmalar ve özel sergiler için yaşamaya devam ediyor. Eski müze bir hatıra defteri gibi, yeni müze ise bir gelecek manifestosu gibi Kahire’nin iki yanında yan yana var oluyor.
Geçmişten Geleceğe Yolculuk
Bugün Kahire, iki müzenin hikâyesini aynı anda anlatıyor. Bir yanda nostaljinin kokusunu taşıyan, dar koridorlarında hâlâ gezginlerin ayak seslerinin yankılandığı Eski Mısır Müzesi… Öte yanda cam duvarlarıyla göğe uzanan, dev galerilerinde firavunların görkemini yeniden canlandıran Grand Egyptian Museum…
Bu, yalnızca iki binanın değil, aynı zamanda bir milletin geçmişten geleceğe yolculuğunun hikâyesi. Eski müze, kalbin en derin köşesinde saklanan bir anı; yeni müze ise göz kamaştıran bir rüya. İkisi bir araya geldiğinde Mısır, hem tarihini koruyor hem de onu dünyanın dört bir yanındaki insanlarla paylaşmaya devam ediyor.
Bir Milletin Ruhu
Çünkü bazen bir müze, yalnızca taş duvarlar arasında saklanan eserlerden ibaret değildir. Bazen bir müze, bir milletin ruhunu, hayallerini ve gururunu taşır. Ve işte Kahire’nin iki müzesi, bu ruhun, bu hayalin ve bu gururun iki farklı yüzü olarak dünyaya ışık saçıyor.
Ortak Akıl ile Alınan Karar
Piramit manzaralı dünyanın en büyük müzesinin kararı geniş katılımlı toplantılarda ortak mutabakat ile alındı. Çünkü şu anda Antalya’da olduğu gibi eski müzenin durumu ve yeni müzenin ne getireceği merak konusuydu. Ortak akılda bütün endişeler giderildi, eleştiriler değerlendirildi, tek bir cevapsız soru kalmadı.
Bugün Mısır’ın gururu ve dünyadaki prestiji olan müzeyi, tam açılış gerçekleştiğinde günde 15.000 kişi ziyaret edecek. (Antalya müze ziyaretinin yaklaşık 10 katı.) Ortaya öylesine bir eser çıktı ki, dünya kamuoyunda bu turistik açıdan büyük çekim gücü oluşturan müzenin, hemen yanı başındaki piramitlerin önüne geçmesi kuvvetle muhtemel.
Umarım içinde olduğumuz aylarda Mısır’da yaşanan bu örnek, bizim müze tartışmalarına iyi bir örnek teşkil eder.”
Recep Yavuz’un yazısı şu ifadeyle bitiyor:
“Umarım içinde olduğumuz aylarda Mısır’da yaşanan bu örnek, bizim müze tartışmalarına iyi bir örnek teşkil eder.”
Editörün Notu: Bir Müze, Bir Milletin Hafızası
Turizmci Recep Yavuz’un satırlarında dikkat çeken bir cümle var: “Bir müze yalnızca taş duvarlardan ibaret değildir, bir milletin ruhunu taşır.” Bu ifade, aslında Mısır’ın yeni kültür anıtı olan Grand Egyptian Museum’un ötesinde, tüm insanlığın ortak mirasına işaret ediyor.
Kahire’de yükselen bu devasa yapı, yalnızca antik eserlerin sergilendiği bir mekân değil; geçmiş ile bugünü, taş ile camı, ebediyet ile anı buluşturan bir zaman köprüsü. Piramitlerin gölgesinde konumlanan müze, hem mimarisi hem de içinde barındırdığı milyonlarca eserle Mısır’ın tarihsel kimliğini yeniden dünyaya anlatıyor. Tutankhamun’un hazinesinden kraliyet mumyalarına, Ramses’in heybetli heykelinden Nil’in kadim izlerine kadar her detay, ziyaretçileri tarihin derinliklerine sürüklüyor.
Recep Yavuz’un vurgusu, yalnızca Mısır için değil, bugün müze tartışmalarıyla gündemde olan Türkiye için de anlam taşıyor. Çünkü bir müzeyi var eden yalnızca sergilenen eserler değildir; o mekân, toplumun belleğini, hayallerini ve ortak gururunu temsil eder. Antalya’da devam eden müze tartışmalarına işaret eden Yavuz, Mısır örneğinin bize yol gösterici olabileceğini hatırlatıyor: “Kahire ortak akılla yeni müzesini inşa etti, umarım bu deneyim bizim tartışmalarımıza da ışık tutar.”
Aslında Yavuz, daha önce kaleme aldığı bir yazısında da benzer bir noktaya dikkat çekmişti. Antalya’nın simgelerinden biri olan Arkeoloji Müzesi’nin geleceğinin tartışıldığı günlerde şu tespitleri yapmıştı:
“Antalya’nın kültürel hafızasının en değerli parçalarından biri olan Arkeoloji Müzesi yıkılıp yeniden mi yapılmalı, yoksa mevcut yapıyı koruyarak geliştirmek mi doğru? Antalya’ya yeni bir müze şart, ama mevcut binayı yıkmak yerine dönüştürmek mümkün. Önemli olan, bu kararı ortak akılla almak.”
İşte Turizmci Recep Yavuz’un kaleme aldığı “Müze Meselesi” başlıklı yazı, bu tartışmaya farklı bir bakış açısı kazandırıyor.