Taşlardan tarih yazan şehir Kars

Last Updated on 8 Nisan 2019 by Yaşar Çelik

Sarıkamış’a yaklaşıyoruz ve o ara dağlar inceden inceye yeşillenmeye başlıyor, sonrasında ise hayrete düşeceğiniz ‘cömert bir yeşillik’ karşınıza çıkıyor.

Uzun zamandır gidip görmek istediğim şehirlerden biri olan Kars’a gidiş programını yapmak için Tercan’dayım. Hazır Kars’ a bu kadar yakınken gidip görmek, oraları da gezmek gerek. Biraz karıştırıp ortaya bir şeyler çıkarınca kendimi birazcık kötü hissediyorum. Çünkü bildiğiniz gibi Kars kış şehri, karşıma sürekli olarak Sarıkamış’ta kayak, buz tutmuş Çıldır Gölü’nde balık tutmak veya gölün üzerinde atlı kızaklara binmek gibi kış etkinlikleri ile çıkıyor. Bir ara acaba kışa mı saklasak biz bu geziyi diye sormadan edemiyorum kendime. Ama neyse ki cevabım olumlu olmuyor ve ağustos ayının son günlerinde düşüyoruz Kars’ın yollarına.

Karslıların buluşma ve bekleme yapma yeri…

Kars’a ulaşım hava, kara ve tren yolları ile çok seçenekli şekilde sağlanabiliyor. Havayolunu tercih edenler için İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerden Kars Harakani Havalimanı’na her gün en az bir uçuş bulunuyor. Diğer şehirlerden ulaşım için de otobüs veya tren güzergahı üzerinde değilseniz eğer aktarmalı yolculukları tercih etmeniz gerekiyor. Ama İstanbul’dan tren olmadığını ve otobüs yolculuğunun da yaklaşık 20 saat sürdüğünü belirtelim. Kars’a giden Doğu ekspresi treni ise şimdilik Ankara’dan kalkıyor -hatta Ankara’dan otobüsler ile Irmak diye bir istasyona götürülüyorsunuz ve ilk hareket oradan başlıyor.- Şu an TCDD’ nin sitesinde aralık ayında kalkışların Ankara’dan yapılacağını duyurmuşlar ama bunu şu an bekleyip görmekten başka bir seçeneğimiz yok. Tren detayları ve saatleri için tcddtasimacilik.gov.tr sitesine bakabilir veya haritalarla tren yolculuklarını keyifli bir şekilde anlatan seyahat.railturkey.org sitesinden bilgi edinebilirsiniz.

KENDİ HALİNDE AKAN BİR NEHİR BİZE EŞLİK ETTİ

Biz aslında Kars’a Erzincan- Mercan’dan trenle gitmeyi planlamıştık, Mercandan 12.00’da kalkacak olan tren 18.56’da Kars’a varacaktı. Ancak trenle gitmekten vazgeçince 4 saatlik araç güzergahımız Tercan- Erzurum- Pasinler/ Hasankale- (1048’de Pasinler savaşının yapıldığı yer) Horasan- Sarıkamış ve Kars şeklinde oldu. Ve neredeyse tüm yol boyunca sağımızda kendi halinde akan, bazen varlığı ile yokluğu anlaşılmayan ve bazı yerlerde ise etrafı cılız yeşilliklerle sarılmış olan incecik bir nehir usulca bize eşlik etti, birde büyük bir keyifle dinlediğimiz Erzurum ve Kars türküleri çalan radyo kanalları. Yolumuz dağların arasından devam ediyor ve dağlarda peri bacalarını andıran şekillerin ve beyaz kayalıkların dışında bir tek ağacın bile olmaması tuhaf, o alabildiğince kuraklık insanda ıssızlık, uzaklık ve yalnızlık hissi yaratıyor.

SARIKAMIŞ’TA ‘CÖMERT BİR YEŞİLLİK’

Horasan’dan Sarıkamış’ın bir kısmına kadar tek şeritli yollarda geçen yolculuğumuzda Sarıkamış’a yaklaşıyoruz ve o ara dağlar inceden inceye yeşillenmeye başlıyor, sonrasında ise hayrete düşeceğiniz ‘cömert bir yeşillik’ (Tezer Özlü) karşınıza çıkıyor. O tek bir dikili ağacın bile olmadığı yalnız dağlardan böylesi bol ve gür bir yeşilliğe geçiş yapınca bir tuhaf hissediyorsunuz kendinizi -oksijen mi çarpıyor acaba-. Sonra tabelalardan anlıyoruz ki bu ağaçlar desteklenmiş ağaç projeleri ile dikilmiş, özellikle çam çok fazla, demek ki dikilince tutuyormuş, demek ki önceden gördüğümüz onca yalnızlık, ıssızlık, kuraklık boşunaymış, demek ki… demek ki… demek ki…

Yol üstündeki çeşmelerde su molaları vererek devam ediyoruz, buralarda çeşmeden başka derme çatma barakadan oluşan bir çaycıya -gerçekten ikinci bir çaycıya rastlamadık hiç- mutlaka rastlarsınız ama çay içmeyi tercih eder misiniz bilmem. Yolda özellikle dikkat etmeniz gereken başka bir husus var ki, o da yolu inek, koyun, köpek vb. hayvanlar ile sık sık paylaşmak zorunda olmanızdır. Aslında zorunda olmanız pek doğru bir telaffuz olmadı, sonuçta otobanın geçtiği yer bu hayvanların doğal güzergahı ve biz onların alanlarına müdahale ediyoruz, yani sözün özü aman yolda bu hayvanlara karşı dikkatli olun lütfen.

İLK DURAĞIMIZ KARS KALESİ

Tek şeritli, çift şeritli yol derken sonunda ‘Doğu’ya açılan kapımız, serhatlar şehri’ Kars’a giriş yaptık. Ve yine bizi bekleyen klasik bir karşılama! Ne bir tabela, ne bir yönlendirme bildiğiniz iz sürerek Kars Kalesi’ne doğru gitmeye çalışıyoruz ve bu arada iz sürmeyi pek beceremediğimizi de anlıyoruz. Yolların hepsi neredeyse tek yön ama kimsenin kural kaideye uyduğu yok ve bazen biz de kural ihlali yapmış bir arabanın peşinde buluyoruz kendimizi. Geçtiğimiz hareketli sokaklar mağaza, lokanta, kahvehane ile bu kahvehanelerde oturan kasketli ve birbirinin kopyası yaşlı amcalarla dolu:)

Şehrin içindeyiz ve kafayı kaldırdığımızda rahatlıkla kaleyi görebiliyoruz ama gidemiyoruz o ayrı, en sonunda dağın eteklerinde ki sanayi gibi bir yerde yolu soruyor ve aldığımız tarife göre kaleye doğru yol alıyoruz. Kaleye iki şekilde gidebiliyorsunuz, birisi kalenin solunda ki yolu takip ederek kalenin içine kadar aracınız ile gitmek, diğeri de bizim gibi aracınızı mezarlıkların önüne park edip kalan yolu yürüyerek (yürüme hızınıza göre en fazla 20 dk.) gitmek. Biz yürüyerek çıktık ama araç ile kalenin içine kadar gidebileceğimizi bilmediğimizden dolayı bunu tercih etmiştik.

GİRİŞTE SİZİ KAHRAMAN CELAL BABA TÜRBESİ KARŞILIYOR

Kale’ye çıkarken birkaç yerli ve yabancı turiste rastlıyoruz. Çekik gözlü olanlardan bir tanesi yol üzerinde bulunan taştan yapılmış yıkık dökük tarihi bir yapıya doğru gidince hepimiz peşinden gittik ama ne bir tabela ne bir açıklama var, öyle kendimize baktık ve döndük. Kale’ye giriş ücretsiz ve kale kapısından girer girmez sağda Kahraman Celal Baba Türbesi sizi karşılıyor. Oradan düz devam edince geniş bir alana çıkıyorsunuz ve araçların park ettiği alanda hem yerli halkın hem de turistlerin uğrak yeri olan Kale Kafe var. Fiyatların normal olduğu kafenin demlikle gelen çayını ve patatesli gözlemesini tavsiye ederim.

Kaleyi kademe kademe düşünürseniz her kademede manzara daha da bir göz alıcı oluyor. Ulu cami, Kars Çay’ı, tarihi taş köprü ve hemen yanında ki Mazlumağa ve Muradiye hamamları… hepsi birer birer gözlerinizin önüne seriliyor ve her kademe atladığınızda manzaranın çerçevesi daha da büyüyerek güzelleşiyor. Yukarıdan Kars Çayı üzerinde ki taş köprüye bakarken aklıma Reha Erdem’in filmi Kosmos ‘daki üzerinde tahta tabutla bu köprüden defalarca geçen mavi toros geliyor. Bildiğin film gözlerimin önünde, sadece orada mevsimlerden kış.

Aşağıda ki fotoğrafta gördüğünüz Kars kalesi eteklerindeki tarihi taş köprünün yanında bulunan ve Osmanlı Sultanı 3. Murad’ın yaptırdığı tarihi Mazlumağa ve Muradiye hamamlarında ise restorasyon çalışmaları devam ediyor. Osmanlı mimarisi ile yapılan ve geçmişte Namık Kemal, Aleksandr Puşkin gibi önemli şair ve yazarların tercih ettiği bu hamamlar en kısa sürede turizmin hizmetine sunulacakmış. Ayrıca biz gitmedik ama belki sizin yolunuz düşer diye söyleyeyim yine buralarda Namık Kemal’in bir süre yaşadığı ve şu an müze olan evi varmış.

Kale’den aşağıya doğru inerken bu sefer manzaraya karşı gitar çalıp şarkı söyleyen ve muhtemelen asker olan gençleri görüyoruz. Kendi hallerinde çalıp söylüyorlardı ve dinlediğim kadarıyla repertuvarları da fena değildi.

EBU’L HASAN HARAKANİ’NİN EVLİYALIK VE TASAVVUF FELSEFESİ KARS’TAN TÜM ANADOLUYA YAYILIR

Kalenin eteklerine varınca yukarıdan gördüğümüz yerleri tek tek gezmeye başlıyoruz; Kars Çayı üzerinde ki tarihi taş köprü, Ermeniler tarafından 12 havarileri anmak için yapılan ve bir zamanlar Kars’ta yapılan kazılarda ortaya çıkarılan tarihi eserleri barındırdığı için Kars Müzesi olarak da bilinen Kümbet Cami (Havariler Kilisesi) ve Kars şehrinin manevi sahibi olarak bilinen Şeyh Ebu’l Hasan Harakani Külliyesi olarak da bilinen Evliya Cami. Bu eserlerin hepsi birbirine yürüme mesafesinde olduğundan buraları kolaylıkla geziyoruz, gezerken karnımız ufaktan acıkmaya başlıyor.

OTANTİK EŞYALAR VE KEYİFLE DÜZENLENMİŞ MASALAR

Kendi programımıza göre şehir merkezinde gezebileceğimiz yerleri gezdik ve karnımız iyice acıktı. Ana caddede ne yesek diye yemek vitrinlerine bakınırken bir dükkandan çıkan amca bize yöresel yemekler yiyebileceğimiz Hanımeli’ni önerdi. Çok da iyi etti çünkü vitrinlerine et yığılmış olan o dükkanlardan hiçbirini beğenmemiştim. At ve aslan heykellerinin olduğu ana caddeden yukarı doğru çıkıyor ve yokuşun sonunda karakolun karşısında ki Hanımeli’ne giriyoruz.

Bireysel müşterilerin yanı sıra tur gruplarına da hizmet veren bir aile işletmesi olan bu tesis ilk olarak temizlik ve düzen sonra da sevimliliği ile kendini gösteriyor. Sıcak bir ortam, otantik eşyalar, keyifle düzenlenmiş masalar ve enfes yemekler. Yemeklere çok yabancı değiliz az çok bizim bildiğimiz yemekler, siparişlerimizi veriyoruz aşot’lu yani taze kişniş’li ayran aşı, ısırgan ot’lu ve yeşil mercimekli erişte çorbası, Kars’ın en meşhur yemeği kuzu incik ve nohut ile yapılan piti (Iğdır’da bozbaş deniliyor), mantı ve hengel/ hıngel. Siparişimizi alıp yemekleri getiren Mahmut büyük bir ustalıkla piti servisini de yaptıktan sonra sabırla bütün sorularımıza tek tek cevap verdi. Sonradan benim ekstra sorularımı da sağ olsun yine sabırla yanıtladı.

SICAK BİR ORTAM, OTANTİK EŞYALAR, KEYİFLE DÜZENLENMİŞ MASALAR VE LEZİZ YEMEKLER

Hanımeli’nde menü iki günde bir değişiyor. Çorbalar, piti ve revan köfte her gün çıkan sabit yemekler. Bunların yanına bir gün mantı, hıngel, yaprak ve lahana sarması diğer günde kaz eti, acem kavurma, karnı yarık ve biber dolması eşlik ediyormuş. Biz hem günü değil hem de bu mevsimde önermediler diye kaz etini denemedik. Reyhan şerbeti yani reyhane ise buraya özgü olan bir içecek her gün mis gibi tadı ve rengi ile masalara servis ediliyor.

Masada otururken dolapta Batum’da içtiğimiz ama adını hatırlayamadığım o bal armutlu içeceğin şişesini gördüm sanki. Algıda seçicilik işte ya gerçekten o şişeymiş, bu sefer kaçar mı hemen fotoğrafını çekip adını aldım. Batum yazısı için tıklayınız.

Karnımızı afiyetle doyurduk ve Kars sokaklarındayız. At heykelinin altında kokoreç, midye dolma, gözleme ve belki de benim o an göremediğim bir sürü yiyecek satan tezgah var. Karnımız tok ya ondan kokular pek hoş gelmiyor. Zaten şimdi işimiz peynir almak yokuş aşağı peynircilere doğru inerken kaldırımda çay servisi yapan -adına ne diyeceğimi bilemedim- bir yer görüyorum. Ben Erzurum’un üstüne tanımam derdim ama Kars’ın Erzurum’dan aşağı kalır yanı yok çay evleri sayısında. Bildiğiniz banyo kazanlarının üstüne birkaç tane demlik yeri açıp, aşağıya iki tane çeşme koymuşlar ve alın size devasa semaverler. Ve bu kazanlara çay evlerinde, kafelerde, sokaklarda kısacası her yerde rastlıyorsunuz. Ben görmedim ama kesin evlerde de vardır- çok mu abarttım-.

At heykelinin olduğu caddeden aşağı doğru inerken gözüme sol köşede ağaçlıkların arasında Kars Şehir Sineması yazan kocaman bir tabela takılıyor. Eski filmlerde ki gibi sanki, öyle bir hissiyat yaratıyor tabela. Yokuş aşağı yolumuza devam ederken bu sefer kapalı otobüs durağını görüyorum. Önceden Erzurum da gördüğüm bu durakların kış aylarında bu şehirler için kesinlikle vazgeçilmez olduğunu biliyorum.

PEYNİR SEVENLERİN BAYILDIĞI KARS KAŞARI

Peynircilerin olduğu caddeye geldik ve yine öneri üzerine gittiğimiz peynirciden iki teker kaşar aldık. Peynircinin sahibi de işi eline almış olduğu becerikli hareketlerinden belli olan on beş yaşlarında ki cevval oğlu da pazarlık namına tık demediler. Bi içtiğimiz iki bardak çay yanımıza kar kaldı. Peynirler paketlenirken dükkanın sahibine görmeyi çok istediğim aşık atışmalarını sordum, iki üç yeri aramasına rağmen maalesef diğer sorduklarımdan aldığım cevabın aynısını aldım. Aşıklar yaz aylarında sabit değil sadece gruplar gelirse onlara özel çıkıyormuş oda tesadüf denk gelirsek görürmüşüz ve sonuç olarak bugün herhangi bir grup yokmuş. Ancak kışın her kahvede aşıklara rastlarmışız, bunu duyunca kışın bir kez daha Kars’a gelmenin farz olduğunu anladım. Neyse aşıklardan iş çıkmayınca peynirci biz sormadan peynirin hikayesini anlatmaya başladı. Dedeleri bu peyniri yapmasını Malakanlardan öğrenmiş. Bu sefer aklıma Tarık Akan’ın bir Malakan olarak rol aldığı Deli Deli Olma filmi geliyor. Film çekimleri için tüm ekip kar kış demeden aylarca Kars’ın köylerinde kalmış. Ne güzel bir filmdi, arşivimde var ve döner dönmez ne hissettireceğini anlamak için yeniden izlemek istiyorum.

KARS SOKAKLARINI GEZMEYE BAŞLIYORUZ

Hava karardı ve bugünlük son güzergahımız olan Kars sokakları ve evlerini görmek için dolanıyoruz. 40 yıl Rus işgalinde kalmanın etkileri mimari yapılarda görülüyor. Geniş yollar ve kabartma taşlardan yapılmış yüksek olmayan geniş evler sokaklarda sıklıkla karşınıza çıkıyor. Bu eski Rus yapımı evlerden birkaçını otel yapmışlar, tercih edenler şehir merkezinde ki bu otellerde konaklayabiliyor.

Ama içler acısı başka bir durum daha var ki oda bu güzelim yapıları genellikle devlet dairesi olarak kullanan Kars bildiğiniz mahvetmiş bu yapıları. Aslına uygun kalsın yine kullan tamam ama koca koca yazılar, afişler asmak nedir bu güzelim binalara. İnsanın bari siz yapmayın diyesi geliyor, sonra Ani’nin içinde hayvan otlatan halka söylendiğimiz için utanıyoruz.

Oysa böyle mahvedilmemiş öyle güzel taş yapılar var ki, akşamları ışıklar ile süslenince o geniş caddelerde öyle güzel görünüyorlar ki. Birçok kişi bu sokakların film sahnesine benzediğini söylemişti ama bu sokaklar bana Yılmaz Erdoğan’ın Kayıp Kentin Yakışıklısında yazdığı;
………..
yine de ışıklar bu kenti
güzelmiş gibi gösteriyor
geceleri… dizelerini söyletiyor.