Çıkmaz sokak: Turizm ve çevre ilişkisi

Last Updated on 1 Mayıs 2020 by Yaşar Çelik

“Turizm ve Çevre” arasındaki bağlantıyı açıklamada literatüre bakıldığında “sürdürülebilirlik” kavramına dikkat çekilmektedir. Sürdürülebilirliğin özünde kıt olan dünya kaynakları ile bugünün ihtiyaçlarını karşılarken gelecek nesilleri de düşünerek hareket etmek vardır. Bu düşünceden hareketle gerçekleştirilen turizm anlayışı da “sürdürülebilir turizm” olarak değerlendirilebilir.

Peki, niçin önemli sürdürülebilirlik?

Yaşadığımız çevre, sonsuz kaynaklara ve taşıma kapasitesine sahip değildir. Ancak insanoğlunun davranışlarına genel olarak bakıldığında sanki bu kaynaklar sınırsızmışçasına kullanıldığına dair kanıtlara rastlamak mümkündür. Buna karşın, bilgi artışıyla birlikte doğaya duyarlı tüketici sayısı da artmakta ve doğaya saygılı tüketime yönelmektedirler. Bu durum bir yandan işletmeler üzerindeki duyarlılık baskısını artırmakta, diğer yandan bir marka değeri yaratma, rekabet gücü elde etme, tasarruf sağlama ve ekonomik kazanç fırsatı sunmaktadır.

Turizm özelinde bakıldığında ise, turizm doğal, tarihi, kültürel ve coğrafi kaynaklara muhtaçtır. Tüm bu kaynaklar, turizm sektöründe hammadde olarak değerlendirilmekte ve turistik ürünün oluşumunda ve pazarlanmasında kullanılmaktadır.

Bir destinasyonu pazarlayabilmek için “çevre kalitesi” oldukça önemlidir. Bir destinasyonun doğal zenginlikleri ve değerleri ile bölgenin tercih edilebilirlik oranının pozitif yönlü olduğu söylenebilir. Daha açık bir deyişle, turizm çevresel değerler ile beslenmektedir ve bu nedenle çevresel sorunları olan bir destinasyona kimse gitmek istemeyecektir. Dolayısıyla, olumsuz çevre koşullarına sahip destinasyonlarda turizm faaliyetlerinin devam ettirebilmek oldukça güçleşecektir. Turistik talebe cevap verebilmek ve bunu devam ettirebilmek de mühim olduğundan, kar odaklı düşünüp uzun vadeli kazançlar görmezden gelmemek gerekir. Ancak, turizm faaliyeti bir o kadar da çevrenin kalitesini bozan bir etkinliktir. Turizm faaliyetinin doğal çevre üzerinde olumsuz etkisini genel hatlarıyla ele aldığımızda öne çıkan başlıklar şu şekildedir:

• Hava Kirliliği: Isıtma, soğutma ve aydınlatma cihazlarını çalıştırmak için ihtiyaç duyulan enerji kaynaklarının neden olduğu gazlar hava kirliliğine yol açmaktadır. Bu durum karşısında yenilebilir enerji kaynakları önem kazanmaktadır. Hava kirliliğindeki bir diğer faktör ise ulaşımdır. Turizmin gelişimi ile ulaşım sektörünün gelişimi paralel olduğu söylenebilir. Bu durumun ise yolcu gemisi, uçak, otobüs, minibüs ve otomobil gibi ulaşım araçlarının sebep olduğu gazlar ve yoğun trafik olarak bir de dönüşü var. Ayrıca bu tür karbon salınımlarının iklim değişikliği üzerinde etkili olduğu bilinmektedir.

• Su Kirliliği: Su kullanımı hayatın her alanında olduğu gibi turizm sektöründe de ihtiyaç duyulan başat kaynaklardan biridir. Özellikle hava sıcaklıklarının artması ve yoğun turist akışı nedeniyle kaynak üzerindeki baskıyı artabilmektedir. Bilindiği üzere kimyasalların, kanalizasyon ve atık suların denizlere, akarsulara sızması veya bilinçli olarak atılması su kirliliğiyle beraber türlü bitki ve hayvanların zarar görmesine de neden olmaktadır. Kimi zaman dayanılmaz ağır bir koku kimi zaman kaynağın doğal rengindeki farklılaşma ile rahatsızlık uyandırmakta ve çevresel kalite düzeyini aşağıya çekmektedir. Bu durumda bölgenin cazibesini olumsuz yönde etkilemektedir.

• Bitki ve Hayvan Türlerinin Azalması veya Yok Olma Riski: Küresel ısınma ve iklim değişikliği biyolojik çeşitliliği etkilemektedir. Bu değişimin hayvanların yaşam alanlarının, uyku, yumurtlama/doğum ve göç sürelerinin, çeşitli hastalıkların (kanser gibi) ve hayvan türlerinin üzerinde etkisi vardır. Konutlaşma, çevre kirliliği ve denizlerden kum alımı da bir diğer risk faktörleridir. Örneğin, deniz kaplumbağalarının yaşamı ciddi bir oranda tehlike altına girmiştir. Sıcaklık, nem, toprak, su ve rüzgârda meydana gelen değişim bitki örtüsünün azalmasına veya yok olmasına yol açmaktadır. Tüm bunlar bitki, hayvan ve mikroorganizma arasındaki uyumu ve dengeyi bozmakta ve besin zincirindeki kırılmalara sebep olmaktadır.

• Fazla Turist Akımı Nedeniyle Yaşanılan Çevresel Tahribat: Turizm faaliyeti ikamet edilen yerden ayrılmayı gerektirdiğinden dünya üzerinde sürekli bir insan hareketliliği söz konusudur. Özellikle dünya genelinde revaçta olan kitle turizminin çevre üzerinde baskılayıcı etkisi yadsınamaz. Sürdürülebilir turizm anlayışından uzak olan bu turizm hareketi yerine daha küçük grupların katılabildiği, doğaya daha duyarlı ve saygılı alternatif turizm türleri önerilmektedir. Belirli bir süre sonra bu türlere de duyulan ilginin artmasına bağlı olarak kitleselleşme riskinin de bulunduğu belirtilmektedir. Belki bu konuda teknolojik gelişmelerin destekleyici bir etkisi olabilir. Sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik, turizm tanımındaki yer değiştirme ölçütünü esnetebilir gibi duruyor.

• Ses ve Yapay Işık Kirliliği: Düzenlenen konserler, tiyatrolar, şenlikler veya gece eğlenceleri gibi fazla ışık ve yüksek sesin olduğu destinasyon ve mekanlarda hem doğada yaşayan canlılara hem de yöre sakinlerine ve dinlenme amaçlı seyahat eden turistlere rahatsızlık verebilmektedir. Ses ve yapay ışık kirliliğinin ruh ve beden sağlığı üzerinde olumsuz etkileri bulunmaktadır.

• Atık Sorunu: Yiyecek-içecek atıklarını ve ambalajlarını, plastik poşetleri, piknik malzemeleri, bebek bezi, mendil gibi her türlü kullanılmış, işlevini kaybetmiş ve doğa için risk teşkil eden bu nesneleri gittikleri yerlerde çöp kutuları yerine denizlere veya ormanlara atılması sonucu turizm cenneti destinasyonlarda ‘çöpten dağların’ oluşmasına neden olmaktadır. Özellikle deniz-kum-güneş turizminde öne çıkan bölgelerde yapılan çöp toplama etkinlikleriyle acı gerçekle yüzleşilmektedir.

• Yiyecek-İçecek İsrafı: Bilhassa her şey dâhil sistemi, açık büfeler veya serpme kahvaltılar ile ihtiyacımız olandan ve tüketebileceğimizden fazlasını tabaklarımıza alıyoruz. Daha sonra bunların büyük bir bölümü ne yazık ki çöplere gitmek zorunda kalıyor. Diğer yandan, içeceklerin israfı kadar katı yiyeceklerin (özellikle hamburger gibi) israfıyla da önemli ölçüde SU israf olmaktadır. Ayrıca yiyecek-içecek işletmelerinde siparişlerini anında hazırlayıp verebilmek için önceden bir takım hazırlıklar yapılmaktadır. Önceden hazırlanan bu yiyeceklerinde kimi zaman bekleme süresi dolmakta ve daha tazesini sunabilmek için öncekiler çöpe gitmektedir. Pişirme ve servis sırasında gözden kaçan eksiklikler, kullanılan hatalı teknikler ve yapılan yanlışlıklar nedeniyle de gıda israfı söz konudur. Dahası, israf şuanda açlıkla mücadelede ve yakın bir gelecekte de temel protein kaynağı olan “böceklere ve alternatif yiyeceklere” yönelme noktasında çok ciddi ve hayati bir rol oynamaktadır. Ayrıntılı bilgi için Yenilebilir böceklerin sağladığı 5 katkı başlıklı yazıya bakabilirsiniz.

• Konutlaşma: Bir yandan turizmin ekonomik vaatlerinden yararlanmak, diğer yandan turistik talebe cevap verebilmek amacıyla kentleşme artış göstermektedir. Aynı zamanda modernleştirme çalışmaları çevresel saflığı bozmaktadır. Bununla birlikte, turizmin faaliyetlerinin yoğun olduğu destinasyonlarda küreselleşmenin ve tüketim kültürünün de tesiriyle “şehrin kimlik ve bellek değerlerinin” olumsuz etkilenebilmektedir.

• Yangın: Bilinçli olarak çıkarılan orman yangınları birçok hayvan, ağaç ve bitki türlerinin yok olmasına neden oluyor. Bu durum, kaçınılmaz olarak beraberinde hava kirliliğini getiriyor ve küresel ısınmayı tetikliyor.

Yukarıda belirtilen her bir başlığın birbirleriyle bağlantılı olduğu görülmektedir. Çevreyle ilgili sorunlar yalnızca bulunduğu köyü, kasabayı ve ülkeyi etkilemediği apaçık ortadadır. Bu nedenle, çevreyi korumaya yönelik çalışmalarda küresel olarak belirlenmiş kuralların, tedbirlerin ve tavsiyelerin olması son derece önemlidir. Bu yazıda konunun her ne kadar turizm boyutu irdelenmiş olsa da büyük ya da küçük fark etmeksizin her iş kolu bakımından aynı önem, ciddiyet ve hassasiyeti taşımaktadır. Ayrıca, turist rolünün esas tüketici davranışlarının bir alt sekmesi olduğu belirtmek isterim. Dünya kaynaklarını tüketen bireyler olarak yalnızca seyahat sürecinde ve gittiğimiz destinasyonda değil, aynı zamanda yaşamın her anında ve bulunduğumuz her yerde dikkat etmemiz gerekiyor. Kaldı ki “turizm ve çevre” konusunda tek taraf turistler değildir, bilindiği üzere yönetim, işletmeler ve yerel halk gibi paydaşlarında katılımını gerektirir. Her bir paydaşın üstlenmesi gereken görev ve sorumlulukları vardır.

Son olarak, Covid-19 nedeniyle insanların evlerinde vakit geçirmesi ve doğadan elini eteğini kısıtlı bir şekilde de olsa çekmesinin ardından ‘doğanın kendisini yenileyebilme yeteneğine’ sahip olduğuna şahit olduk. Son dönemdeki haberlerde de havanın, suyun, toprağın kendini nasıl temizlediğini; çeşitli hayvanların sokaklara, parklara, denizlere, kanallara geri döndüğünü gördük. Doğanın kullandığı dil bu! ve biz artık bu dili iyi bilmek, anlamak ve konuşmak zorundayız…

Doğaya olan duyarlılığın artması ümidiyle…

Kaynaklar:
Avcı, Nilgün (2007). Turizmde Taşıma Kapasitesinin Önemi. Ege Akademik Bakış, 7(2) 2007: 485-501.
Çakır, Pembe Gül, Güzel, Melike Gül ve Barakazı (2018). Turistik Destinasyonlarda Ses Kirliliği Üzerine Bir Araştırma: Bodrum Örneği. International Social Sciences Studies Journal, 4(25): 5398-5409.
http://www.obi.bilkent.edu.tr/bultenorta/20172018/ekoilk09032018.pdf
Kalaycı Önaç, Ayşe, Yurtsev, Asiye Asil ve Birişçi, Tanay (2018). Turizmin Kentleşme Hızına Etkisi Turizm Merkezleri Için Bir Koruma Yaklaşımı Olarak Cittaslow. 2018 Uluslararası Batı Asya Kongresi Turizm Araştırmaları, 92-105.
Karakaş, Ayhan ve Güngör, Yusuf (2015). Turizm Faaliyetlerinin Çevreye Etkisi. Güneydoğu Anadolu Bölgesi Çevre Sorunları Sempozyumu, 24-25.
Kızılırmak, İ. (2011). Dünyada ve Türkiye’deki Turizm İşletmelerinde Çevre Korumaya Yönelik Uygulamalar: Amacı ve Önemi. Sosyal Bilimler Dergisi, (2), 1-12.
Nesli Tehlike Altında Bulunan Hayvan ve Bitki Türleri. https://webdosya.csb.gov.tr/db/destek/icerikler/07_nesl–tukenen_canl-lar_brosur-20191128080630.pdf