Krizden kurtulmayan turizm sektörünün ve emekçilerinin yalnızlığı

Last Updated on 2 Mayıs 2020 by Turizm Günlüğü

Coronavirus pandemisinin yarattığı krizden en fazla etkilenen kesimlerden biri de şüphesiz turizm çalışanları ve emekçileri… Kaya Istanbul Fair&Convention Hotel Odalar Bölüm Müdürü Fatih Kartal, iyi günde ülke ekonomisine önemli katkılar sağlayan kötü günde ise kendi kaderlerine terk edilen turizm sektörünün ve turizm emekçilerinin yalnızlığını kaleme aldı.

İşte Fatih Kartal’ın “Krizden kurtulmayan turizm sektörünün ve emekçilerinin yalnızlığı” başlıklı yazısı:

—O—

Büyük yatırımlar yapılmadan deniz, güneş, kum ve tarihi zenginlik ile yıllarca ülkeye döviz getiren sektör: Turizm

Ülke cari açığını kapatabilen sektör: Turizm

Ülkenin işsizlik rakamlarının artmasını engelleyen, her yıl binlerce “kalifiyesiz” insanı istihdam edip hükümetleri başarısızlıktan kurtaran sektör: Turizm

Başka ülke insanlarının, ülkemize ve insanımıza olan ön yargısını yıkan sektör: Turizm

Ülke insanının psikolojik olarak terapi yapmasını sağlayan sektör: Turizm

Yukarıda olduğu gibi birçok olumlu etkisini yazamadığım turizm sektörü, bu ülkenin kalkınması ve gelişmesinde büyük öneme sahip.

Bu büyük başarının oluşmasını sağlayan en büyük güç ise bu sektörün gerçek sahipleri olan Turizm Çalışanlarıdır…

Karantina boyunca aklımdan geçenleri yazmamaya direndim.

1 Mayıs İşçi Bayramı’nın etkisi ve meslektaşlarımın yaşadığı sıkıntıları duyunca yazmamak haksızlık olurdu.

COVID-19 pandemisi nedeniyle 10 Mart itibariyle ülkeler arası seyahatlerin iptal edilmesi ile krizin vurduğu ilk sektör turizm sektörü oldu.

Uçuşlar iptal edildi; seyahatler askıya alındı, toplantı, kongre etkinlikleri yasaklandı. Bulaşma riskini azaltmak için kısmi tedbirlerin hepsi alınmaya başlandı.

Turizm sektörünün en önemli kalesi ve bulaşma riskinin en kolay olacağı otellerde, açık büfe iptali dışında elle tutulabilir acil eylem planı açıklanmadı. Bu plansızlığın stresini çekenler ise “tedirgin otel çalışanları, patrondan veya head office’lerden talimat bekleyen otel yöneticileri, bakanlık veya hükümetten açıklama bekleyen işverenler, bir de para kaybetme korkusu ile malikânede yalnız bırakılanlar.

Bildiğiniz üzere kriz zamanlarında en büyük bedeli ödeyen Turizm sektörüdür.

Tabi, bu bedelden dolayı da en büyük faturayı çalışanlar ödemek zorunda kalıyor. Ülkemizde hasta sayısının artışı ve getirilen genel yasaklar sonucunda özlem ve merakla beklenen destek paketi 18 Mart tarihinde açıklandı.

Açıklanan “Ekonomik Destek Paketi” beni destekler nitelikte faturayı kimin ödeyeceğini netleştirmiş oldu.

Tabi, bu ana gelene dek otel işletmelerinde tedirginlik, stres ve üzüntü gitgide artış göstermektedir. Milyon dolarlık tesislerin teslim edildiği otel müdürleri ve ekipleri önceki yıllarda milyonlarca dolar kazandırdıkları unutulmuş gibi corona virüs faturasının ödemesi için ödeme seçenekleri sunmaları istendi, seçeneği olmayana seçenek sunulmaya başlandı.

Seçenekler genelde Yıllık İzne Gönderme, Zorunlu Ücretsiz İzin (gün sayısı değişkenlik gösterebilir) ve en kötüsü İşten Çıkarma

Peki, işverenler yıl boyu bütçeyi ve bütçe üstü kazanca ulaştıklarında karlarını bütün emekçiler ile paylaşmazken, para kaybederken neden çalışanları ortak ediyor?

COVID-19 salgını aylar öncesi başlamış olmasına ve pandemi ilan edilmesine rağmen bu ülke insanları, çalışanları için neden bir plan yapılmadı; fatura seçeneklerine maruz bırakıldı?

Bu insanlar emek harcarken kazandıkları maaşlarından hiç aksatılmadan işsizlik fonuna para aktarıldı… Peki, neden bu insanlar kapının önüne konulmadan evvel hakları, emekleri, aşları, aileleri korunmadı?

Devlet, işverenlere “durun siz bu insanları işten çıkarmayın sosyal devlet olarak ben işsizlik maaşlarını ödeyeceğim” diye süreci yönet(e)medi.

Daha önce de yürürlükte olan Kısa Çalışma Ödeneği uygulaması yeniymiş gibi sunularak; çalışanlara maaşın yüzde 60’ı oranında ödeme yapılacağı söylendi; geri kalan meblağ ise işverenin keyfine bırakıldı.

Bu sürecin akıl ve bilimle yönetilmemiş olmasının faturasını sanmayın ki sadece çalışanlar ödemiş olacak.

Bu sektörün çalışanlarına ve “turizm sektörüne” sahip çıkmayanlar da ödeyecek.

Turizm ve konaklama sektörü salgın sonrası faaliyetlerini sürdürecek. Peki, nasıl hiçbir şey olmamış gibi başlayacağız?

Çalışanlarına sahip çıkmayan otel işletmeleri, misafirlerine hizmet sunmak için işten çıkarmış olduğu personeller tekrar kendileri ile çalışmak isteyecek mi?

OTA’larda fark yaratacak, misafirlere kusursuz hizmet verecek olan eğitimli, donanımlı personelin geri gelmesi için nasıl ikna edecek?

Salgın zamanında destek olmayıp ücretsiz izne gönderilen emekçileri salgın sonrası bütçeyi tutturup kazanç sağlayabilmek için işe nasıl çağıracak?

Daha önceki yazımda da bahsettiğim gibi bu sektörün okuyan, kendini geliştirmiş olan sektörün gerçek sahipleri acaba bu sektöre güvenip tekrar geri dönecek mi veya bu sektöre adımını atacak mı?

Bu aralar herkes karantina sonrası otellere sertifika zorunluluğu getirilecek; yok belirli doluluk oranları ile açılacak, nöbetleşe oda satışı yapılacak vb. bütün otel yöneticileri muamma içerisinde süreci iyi yönetemeyen, otellerin hangi tarihte açılabileceği hakkında en ufak bilgi veremeyen Bakanlık’tan bilgi bekliyor.

Bırakın otel açılışını, sertifikayı…

Faturalarını, ev kirasını, ödeyemeyen, evine ekmek götüremeyen bizimle gecesini, gündüzünü katıp odayı temizleyen, bulaşıkları yıkayan, misafiri karşılayan, yemeği pişiren ve servis eden, misafirlerimize en iyi hizmeti vermek için mücadele etmiş iş arkadaşlarımızı, meslektaşlarımızı konuşalım.

Çaresizlikten dolayı “Ramazan zekâtı için bizi unutmayın müdürüm” mesajını atmak zorunda bırakan sistemi konuşalım.

Bu zamanda insan olmanın erdemliliğini konuşmayacak, halen modern köleliğin aktörlüğüne devam edeceksek durumumuz salgından daha tehlikelidir.

Ülkemin en kısa sürede bu virüsten kurtulmasını ve sağlıklı günlere kavuşmamızı diliyorum.

Saygı ve muhabbetlerimle…

Fatih KARTAL

FATİH KARTAL’IN DİĞER YAZILARI