Gastronomide yeni bir pazarlama alanı: Nörogastronomi

Last Updated on 23 Mayıs 2020 by Yaşar Çelik

​Nöropazarlama sunduğu vaatlerle tüketicilerin özgür iradesini kırarak insanları birer alışveriş canavarına dönüştürebileceği korkusu yaşatmakta. Araştırmacılar Nöropazarlamanın amacını tüketiciyi yönlendirmek değil anlamak ve işletme stratejilerini buna göre düzenlemek olarak ifade etmektedir. Zihni Bilir ve Ebru Avcı nöropazarlama ışığında nörogastronomi konusunu ele aldı. İşte o makalenin detayları:

Tamamı olmasa da hatırı sayılır bir oranda tüketici grubu, özellikle televizyon, internetin oluşturduğu mecralar ve cep telefonu başta olmak üzere çeşitli kanallardan reklamlar yoluyla iletilen mesajlara karşı kendilerini korumak için “savunma sistemi” geliştirmişlerdir. Bu reklamları görmek, duymak, bilmek ve bunlar hakkında konuşmak istemediklerinden aramalara yanıt vermeme, kısa mesaj ve mailleri okumadan silme, reklam yapan firmaları engelleme, videolardaki reklamları izlemeden atlama, kanalı değiştirme gibi yollara başvurmaktadır. Haliyle iletilmek istenen mesajlarda alıcıya ulaşmamaktadır. Veyahut mesajlar tüketiciye ulaşsa da beklenilen sonuç istenildiği gibi olmayabiliyor. Çünkü, bu girişim yalnızca bir değil binlerce firma tarafından gerçekleştirilmekte ve tüketiciye yalnızca bir değil binlerce mesaj gitmektedir.

Bunun yanı sıra tüketici giderek bilinçlenmekte, iletilen her mesaja inanmamakta, sorup soruşturmakta ve buna bağlı olarak alternatifleri değerlendirmektedir. Diğer yandan tüketicilerin istekleri, beklentileri, alışkanlıkları, hoşlandıkları ve nefret ettikleri durumlar, olaylar, markalar, şehirler, mekanlar, ürün ve hizmetler sabit kalmadığından zamanla bunlara karşı tavırları da değişebilmektedir. Kısaca; koşullar sürekli olarak değiştiğinden yoğun rekabet ortamında varlığını sürdürebilir kılmak isteyen işletmeler, tüketicilere ulaşmanın yeni, farklı ve etkili bir yolunu aramaktadır. İşte tam da bu noktada teknoloji bu durumu çözüme kavuşturabilecek bir çıkış yolu olabilir.

Nasıl mı? Bu soruya verilecek en güzel yanıt “nöropazarlama” olacaktır.

Nedir bu nöropazarlama?

Nöropazarlama, çeşitli tıbbi teknolojilerin yardımıyla tüketicilerin zihninden geçen gerçek bilgilere ulaşarak tüketici davranışlarını açıklamaya çalışan bir pazarlama türüdür (Gültekin Salman ve Perker, 2017; Akan, 2018). Kökleri oldukça uzun bir geçmişe dayansa da emekleme aşamasında, bazılarına göre embiriyo döneminde, olan bu yeni araştırma yöntemine duyulan ilgi ve yapılan çalışma sayısı giderek artış göstermektedir.

Nöropazarlama, tıpta kullanılan tekniklerin pazarlamada özellikle ürün tasarımı, reklam verimliliği, fiyatlandırma ve müşteri sadakati oluşturma gibi alanlarda stratejilerin oluşturulmasında ve ölçümlenmesinde kullanılmaktadır.” [Yücel ve Coşkun, 2018: 172].

Tüketiciyi çözümlemeyi hedefleyen pazarlama araştırmalarında nicel ve nitel yöntemler kullanılmaktadır. Bu geleneksel yöntemler daha yüzeysel, sınırlı ve sabit bir açıdan tüketiciye odaklanırken, nörogörüntüleme teknikleriyle tüketicinin zihninde meydana gelen her bir değişimi daha detaylı inceleme ve sayısallaştırabilme fırsatı yakalanmaktadır (Baybas, 2016). Ayrıca, geleneksel yöntemlerde katılımcı ve araştırmacıdan kaynaklı bazı hatalarda yaşanmaktadır. Bu demek değildir ki nöropazarlama tekniklerinde hiçbir sınırlılık bulunmamaktadır.

​Şöyle ki bu teknik, oldukça yeni ve bir o kadar da karmaşık (Bayassova ve Kazan, 2016) olduğundan bilinmeyen yönleri de bulunmaktadır. Yeni yöntem ile toplanacak verilerin her ne kadar sağlıklı olduğu düşünülse de, söz konusu veriler gerçek ortamlarda değil, laboratuvar koşullarında oluşturulmuş gerçek dışı ortamlarda toplanmaktadır. Dolayısıyla da, elde edilen sonuçların da geçerliliğinin ve genelleştirile bilirliğinin bu düzeyde sınırlı olduğu söylenmektedir (Baybars, 2016). Benzer şekilde Akan (2018), elde edilen sonuçlar doğrultusunda kesin çıkarımlar yapmanın şuan için oldukça erken olduğunu belirtmektedir. Bunlara ek olarak; kullanılan tıbbi cihazların kalitesi, örneklem türü ve denek sayısı gibi hususlarda ölçümü ve sonuçlarını etkilemektedir. Konunun uzmanları her iki yönteminde zayıflıklarını minimize edebilmek ve daha temiz bir veriye ulaşabilmek için geleneksel ve yeni tekniğin birlikte kullanımını önermektedir (Genç, 2018).

Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda tüketiciye ulaşabilmek için nöropazarlamanın ne kadar kıymetli olduğu ve akademisyenlerinin ve uygulayıcılarının dikkatini nasıl çekmeyi başardığı anlaşılmaktadır. Nöropazarlamanın kullanıldığı bir diğer alan ise son yıllarda popülerliği bir hayli artan gastronomi sektörüdür. Nörogastronomi olarak adlandırılan bu yeni alan ile nöro bilimi ve gastronomi birleştirilerek yepyeni bir alan ortaya çıkarılmıştır. Nörogastronominin fikir babası ve öncülerinden olan Yale Üniversitesi Tıp Fakültesinden Profesör nörolog Gordon N. Shepherd “nörogastronomi” kavramını ilk kez 2006’da bir makalesinde anlatmıştır. Shepherd’a göre nörogastronomi:

“Beynin lezzet algısını nasıl yarattığı ve insan kültürü için nasıl önemli olduğu üzerine bir araştırma” şeklinde tanımlamıştır (Shepherd, 2006). Şefleri, moleküler biyolojiyi, nörobilimi, psikolojiyi, insan evrimini ve çocuk gelişimini, özellikle öğrenme, hafıza, duygu, motivasyon ve ödül ile ilgili beyin mekanizmaları dahil olmak üzere yeme ile ilgili tüm disiplinleri içerdiğini belirtmiştir. Shepherd, 2012 yılında kaleme aldığı “Neurogastronomy” adlı isimli kitabında “Nörogastronomi beyinle başlar ve onun yiyecekle ilgili duyumları nasıl yarattığını sorgular” şeklinde tanımlamıştır (Shepherd, 2012).

GASTRONOMİDE YENİ BİR PAZARLAMA ALANI: NÖROGASTRONOMİ

Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşinin başında ilk önce fizyolojik ihtiyaçlar gelmektedir. İnsanlar genellikle yemek yeme eylemini gerçekleştirdikten sonra diğer faaliyetlere yönelirler. Yemek yemek hepimiz çok mutlu eder. Özellikle sevdiğimiz yemeklerin sahip olduğu aroma ve tatlar bize mutluluk vermektedir. Bu sebeple insanoğlu tarih boyunca yemek üzerine denemeler yapıp yeni araştırmalar yaparak farklı tatlar ortaya çıkarmıştır. Birçok bilim dalını kullanılarak yapılan bu araştırmalar tarım, hayvancılık, biyoloji, kimya gibi alanlarda çalışmalar yapılarak yeni tatlar hedeflenmiştir. Zaman içerisinde ortaya çıkarılmaya çalışılan yeni tatlar ile yemeğin kimyası ile oynamış ve moleküler gastronomi, füzyon mutfak gibi kavramlar ortaya çıkmıştır. Bu kavramlara beraber hem bilim adamları hem de şefler, beyinin yemek seçimlerini nasıl etkilediği üzerine yönelmişdir (Yıldız, http://rmftf.deu.edu.tr/files/NrogastronomiA1.pdf ). Bu araştırmaların günümüzdeki en güncel bilimsel yönü ise nörogastronomi kavramı ile yapılmaktadır. Gastronominin temelini besinler oluşturmaktadır. İşte nörogastronomi burada devreye girerek şeflerin ve nörologların bir araya gelmesini sağlayan yeni bir bilimsel alan oluşturmuştur.

LEZZET GIDADA DEĞİLDİR; BEYİN TARAFINDAN GIDALARDAN OLUŞTURULUR

Gastronomi kavramıyla ilgili literatürdeki tanımlar incelendiğinde yeme ve içmenin sanatı olduğu sonucuna ulaşmaktayız. Gastronomi literatürde genel olarak bu şekilde tanımlansa da sadece yeme ve içme ile ilgili olmadığı birçok bilim dalıyla ilişki içerisinde olduğu görülmektedir. Gastronomi kimya, biyoloji, edebiyat, tarih, psikoloji, ziraat ve beslenme gibi birçok bilim dalıyla ilişki içerisindedir. Araştırmacılar gastronomi kavramını beslenme yönüyle inceleyebilirken psikoloji bilimiyle ilişkilendirerek tercihlerin neden değiştiğini de inceleyebilmektedir (Batu,2017).

​Gastronomi için önemli bir ölçüt olan seçim faaliyetleri birçok nedenden kaynaklanmaktadır. Kişilerin beş duyu organı ile etkileşim oluşturulan seçim faaliyetleri sayesinde işletmeler tüketicilerin memnuniyetlerini ölçebilmektedir. Son yıllarda gıdaların görünüşlerinde ve tatlarında olan değişiklik ile yiyecek-içecek işletmenin ambiyansında olan değişikler bu tercihlerin etkilenmesindeki önemli kriter olduğu düşünülmektedir. İnsanların yiyecek içecek alışkanlıklarında olan farklılık arayışı hem de işletmelerin pazarlama faaliyetlerinde yapmaya çalıştıkları değişiklikler ile gastronomide yeni kavramları ortaya çıkmıştır. Gastronomideki yeni kavramdan biri de nispeten çok yeni bir araştırma alanı olan nörogastronomidir. Nörogastronominin en temel özelliğini şu cümle ile özetleyebiliriz “Lezzet gıdada değildir; beyin tarafından gıdalardan oluşturulur.

“Lezzet algılanmasının üst seğmenlere çıktığı son yıllarda görünen bir gerçektir. Bu sebepler dünyanın farklı yerlerinden birçok şef farklı yöntemler denemektedir. Örneğin Londra’daki FatDuck restoranında Heston Blumenthal isimli bir şef deniz mahsülleri yanında farklı bir deneyim sergilemektedir. Bu sergilemede deniz ürünleri ile servis edilen tablet bilgisayarlarla müşterilere dalga sesleri dinletilmektedir. Başka bir örnekte ise ünlü şef Ferran Adria restoranına gelen müşterilere yapmış olduğu serviste görsel algılamalar ile müşterilerin aynı ürünü farklı şekilde algılayabileceğini savunmuştur. Buna örnek olarak çilek tatlısını siyah ve beyaz tabaklarda vererek farklı lezzet algılaması sağlanabileceğini söylemiştir.” (Ünal ve Bakıcı,2019).

NÖROGASTRONOMİ NEDİR? NİÇİN KULLANILIR?

Gastronomi biliminin değerlendirme ölçütü olan duyusal analiz yiyeceklerin bazı özelliklerini koklama, görme, tatma, işitme veya dokunma duyuları sayesinde ölçülebilmektedir. Araştırmacılar ve şefler bu ölçütleri kullanarak yeni tatlar ortaya çıkarmaya ve bu sayede müşterilerin memnuiyeti sağlamaya çalışmaktadır. Fakat bunun yanı sıra halen gıdaların sahip olduğu tat ve aromatik maddeler bakımından birçok sırrı çözülememiş durumdadır. Bu da yeni tatları oluşturmada yiyecek malzemelerinin eşleştirilmesinde bazı sorunlara sebep olmaktadır. Bu sebepten dolayı son yıllarda yeni lezzetler ortaya çıkarmak amacı ile gastronomi bilimi diğer bilim dalları ile ilişki içerisine girmiştir. Fizik-kimya ve gastronomi birleşimi ile mutfak uygulamalarında “moleküler gastronomi” ve gıdaların duyularımızı ve sinir sistemimize etki etmesi ile de “nörogastronomi” kavramları ortaya çıkmıştır (Karagöz,2018).

Gastronomi, farklı bilim dallarının bir arada çalıştığı ve son yıllarda çok fazla ilgi duyulan bir yeme-içme incelendiği bilim dalıdır. Nörogastronomi ise tat ve kokunun beynimiz tarafından nasıl algılandığı ve yönetildiği üzerine araştırmalar yapan gastronominin yeni bir çalışma alanıdır. Bu alanın orta çıkışında temel neden beynimizin hangi gıdayı sevdiği hangisini sevmediği sorusuna yanıt araması temeline dayanmaktadır.

​Beynimiz aldığı tüm uyarıları farklı şekillerde yorumlamaktadır ve bu yorumlamalardan etkisi fazla olanları hafızamıza yüklemektedir. Hafızamıza yüklenen bu deneyimler ise aradan yıllar geçse bile her karşılaşıldığında eski bir dost gibi hatırlanmakta ve anıları ortaya çıkarmaktadır. Oluşan bu anılar ortaya zihinsel imgelemeleri çıkarmaktadır. Zihinsel imgeler ise yemek yemeye olan güdülemenin artışını sağlamakta ve genellikle hayatımız boyunca aynı zevkle aynı yemekleri yemeyi tercih etmemize sebep olmaktadır.

​Nörogastronominin ana çalışma alanı beynimizin yediğimiz ve içtiğimiz gıdaları nasıl algıladı ile ilgilidir. Nörogastronomi özellikle sağlıklı bir beslenme düzeni ve yeme bozukluğu sorunun gidebilmesi üzerine bilimsel araştırmaları yapmaktadır.

Nörogastronominin diğer bir çalışma alanı ise beynimizin yemekleri nasıl aldığından yola çıkarak, bu algıyı aldatmaya yönelmektir. Nörogastronomi beyimizin yemeği algılama sebebinin nereden geldiğini örneğin geleneksel kalıntılar mı? psikolojik temeller mi? yemek yeme alışkanlıkları mı? anılar mı? bağımlık mı? Soruları üzerinden araştırma yaparak sonuca ulaşmaya çalışmaktadır.

​Nörogastronomi de önemli bir araştırma konusu ise dokunma eyleminin yeme-içme deneyime etkisi üzerinedir. Dokunma eylemi tüketicinin tercihi değiştirmekte oldukça önemli bir role sahiptir. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki yeme-içme tercihlerinde masa örtüsünün ağırlığı, sandalyenin ağırlığı ve şekli, kullanılan mönünün ağırlığı, masa örtüsü, yemek servisinde kullanılan çatal-bıçak, yemeğin ağırlığı gibi birçok etken etkilidir. Nörogastronomi burada devreye girerek müşterilerin yeme-içe deneyimleri daha üst düzeylere ulaştırabilmek için araştırma yapmaktadır. Nörogastronomi bu sayede müşterilerin memnuniyet ve bağlılığını büyük bir düzeyde sağlayacağını savunmaktadır. Örneğin yoğurt yediğimizde hissettiğimiz hafif ekşimsi tat beynimize bu uyarı göndermekte ve tekrar yoğurt deneyimi yaşayacağımız zaman bunu hatırlamaktadır. Fakat nörogastronomi ile yapılan araştırmalarda yoğurt daha hafif ve plastik bir kaşıkla yendiğinde yoğurttun daha pahalı olduğu hissi sonuca ulaşılmıştır. Kaşığın sahip olduğu ağırlık yoğurtun tadını etkileyebilirken, kaşığın rengi ise yoğurdun beyinde algılanmasında farklı sonuçları beraberinde getirmektedir (Ünal ve Bakıcı,2019).

Lezzet ve Tat Arasındaki Fark nedir?

Günlük hayatımızda “tat” ve “lezzet” kelimelerini genel itibari ile aynı anlamda kullanırız. Fakat bu iki kelime birbirinden farklı anlamlar içermektedir. Tat sadece tat alma tomurcukları tarafından algılanan duygusal bilgilerken, “lezzet” bir lezzet profilini anlayabilmek için algılanan duyusal bir bilgidir. Yani lezzet dilimizden, burnumuzdan, dokunuşumuzdan, kullarımızda ve gözlerimizden ortaya çıkan birikimin duyusal sonucudur. Bir çocuğun sevmediği bir şeyi yerken burnunu nasıl sıkıştırdığını ve gözlerini nasıl düşürdüğünü düşünün; bu, rahatsız edici gıda maddesinin kokusundan ve görüşünden gelen lezzet girdisini sınırlar. Bu hatırlanması gereken temel bir noktadır: tüm duyularımızla yeriz.

Lezzet algısı, insan davranışlarının en karmaşıklarından biridir. Koku yolunda üretilen koku görüntülerinin içerdiği neredeyse tüm duyuları, özellikle koku duyusunu içerir. İnsan beyninde, algısal sistemler öğrenme, hafıza, duygu ve dil sistemleriyle yakından bağlantılıdır, bu nedenle dağıtılmış sinirsel mekanizmalar gıda tercihine ve gıda isteklerine katkıda bulunur. Beynin lezzet sisteminin rolünün ve yeme davranışıyla bağlantısının daha fazla tanınması, insanların neden yaptıkları şeyi neden yediklerini daha iyi anlamak ve diyet, beslenme hakkında daha iyi öneriler üretmek için gereklidir (Spence, 2016).

Bilimsel çalışmalarda tat duyusunun nasıl oluştuğu ve hangi tatları algıladığımız ile ilgili birçok araştırma yapılmaktadır. Bu araştırmalar doğru olarak bildiğimiz birçok şeyin yanlış olduğunu kanıtlar niteliktedir. Tatların dört temel tattan geldiğini yani tatlı, tuzlu, ekşi ve acıdan oluştuğunu düşünürken bilimsel araştırmalar çok daha fazla tat olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu dört temel tadın haricinde umami, metali, buruk, nişastalı gibi tat algılarının da olduğu savunulmuştur (Karagöz, 2018).

Gastronomi’de Renk Etkisi Nedir?

​Yiyecek ve içeceklerin sahip olduğu görüntü onu tatmadan önce kişide bir lezzet tahmini oluşturmaktadır. Yiyecek ve içeceğin rengi kişilerin aromayı tanıma yeteneğine etki etmektedir.

Kırmızı; tutkuyu, gücü ve dışa dönüklüğü ifade etmektedir. Özellikle yiyecek içecek işletmeleri kırmızı rengi pazarlama aracı olarak kullanmaktadır. Açlık hissi verdiği söylenen kırmızı renginin gastronomiye etkisi büyüktür.

Beyaz; sadeliği, saflığı ve temizliği ifade etmektedir. Genellikle sağlıklı besinler olarak karşımıza çıkan beyaz renkli yiyeceklere soğan ve sarımsak örneğini verebiliriz.

Mavi rengi; serinlik, sakinlik ve rahatlamayı ifade etmektedir. Genel itibari ile yeme-içme ’de iştah kapatıcı olarak karşımıza çıkan mavi renkli yiyecek ve içecekler çok tercih edilmemektedir.

Son olarak sarı rengine baktığımızda ise sıcaklık ve canlılığı ifade ettiğini görmekteyiz. Aynı zamanda geçiciliği ifade eden sarı rengi genelde fastfood tarzı yemekler çıkaran restoranlarda kullanılmaktadır (Sarı ışık ve Kardeş; 2019).

Yeme-içme sektöründe son birkaç yıla kadar çok fazla görmediğimiz bir diğer renk ise siyah rengidir. Koyu renk grubunun lideri olan siyah rengi hırsı ve soğukluğu ifade etmektedir. Moda sektöründe hiçbir zaman trendini kaybetmeyen siyah rengi bu başarısını yeme-içme sektöründe de kullanmaya başlamış durumdadır.

​Nöropazarlama sunduğu vaatlerle heyecanlandırmasının yanı sıra, karar verme ve satın alma noktasında tüketicilerin özgür iradesini kırarak insanları birer alışveriş canavarına dönüştürebileceği korkusu da yaşatmaktadır (Yücel ve Çubuk, 2013). Dahası, yapılan analizler sonucu tüketicinin diğer yöntemlere göre daha fazla etkilenebileceği çalışmalar yürüterek ürün ve hizmetlere olan bağlılığı artırabileceği de söylenmektedir (Yeşilot ve Dal, 2018). Yeni tekniğin bu yönleri etik açıdan akademik çevrelerce de tartışılmaktadır. ​Bu korkuyu tetiklemede kavramlar arası kargaşanın da rol oynadığı düşünülmektedir. Bu kavramlardan diğeri “bilinçaltı reklamcılığıdır. Bilinçaltı reklamcılığında tüketiciye mesajlar gizli saklı iletilerek duygu, düşünce ve davranışlarında birtakım değişimlerin meydana gelmesi istenmektedir (Yücel ve Çubuk, 2013). Bilinçaltı reklamcılığın aksine, nöropazarlamada iletilen mesajların tüketicilerce anlaşıldığı ve bu açıdan etik olabileceği öne sürülmektedir (Yücel ve Coşkun, 2018). Ayrıca, araştırmacılar nöropazarlamanın gizliden mesaj göndermek ve bir alışveriş canavarı yaratmak gibi bir amacı olmadığı aksine, müşterilerin duygu ve düşüncelerini bilmek, istek ve ihtiyaçlarını anlamak, karar verme ve satın alma sürecinde nasıl bir yol izlediğini saptamak, bu doğrultuda bir strateji belirleyerek ürün/hizmet üretmek ve tanıtım kampanyaları gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. Yani, tüketiciyi yönlendirmek değil anlamak ve işletme stratejilerini buna göre düzenlemek hedeflenmektedir. Artılarıyla ve eksileriyle bu yöntemde beyaz taraftan siyah tarafa geçmek çok da zor görünmemektedir. Bu nedenle, bazı kural ve düzenlemelerin olması son derece önemli gibi görünmektedir.

Zihni Bilir
Tourism Management Master Degree Student
Necmettin Erbakan Unıversty

Ebru Avcı
Tourism Management Master Degree Student
Kocaeli Unıversty

Kaynaklar:

Yücel, Atilla ve Çubuk, Fatma (2013). Nöropazarlama ve Bilinçaltı Reklamcılık Yaklaşımlarının Karşılaştırılması. Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 6(2): 172-183.
Akan, Şahap (2018). Yeni Bir Disiplinlerarası Alan Olarak Nöropazarlama Üzerine Kavramsal Bir Değerlendirme. Black Sea Journal of Public and Social Science 1(1): 20-25.
Baybars, Miray (2016). Nöropazarlama Araştırmalarının Sosyal Bilim Felsefesi Açısından Değerlendirilmesi. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 2016 Kasım Özel Sayısı, 207-217.
Gültekin Salman, Gülberk ve Perker, Burçak (2017). Dünya’da ve Türkiye’de Nöropazarlama Çalışmalarının İncelenmesi ve Değerlendirilmesi. Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 4(3): 35-57.
Fırat, Aytekin ve Kömürcüoğlu, Fatma (2016). Etkili Bir Reklam İçin Nöropazarlama. Sosyal ve Beşeri Bilimler Araştırmaları Dergisi, 17(38): 25-46.
Yeşilot, Fikriye ve Dal, Nil Esra (2018). Duyuların Ötesinde: Bilinçaltı Etkiler ve Nöropazarlama. Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi, 5(62): 37-45.
Bayassoe, Aiman ve Kazan, Halim (2016). Gerçek Eylem Olarak Nöropazarlama: Tüketici Davranışları Uygulaması. Uluslararası Sosyal ve Eğitim Bilimleri Dergisi, 3(5): 71-86.
Galović, Ivan (2017). Secrets of Neuromarketing. https://medium.com/digital-reflections/secrets-of-neuromarketing-8b48a589f247.
Genç, Seda (2018). Nörodijital. İstanbul.
Tosun, Cevat, Seda Ozdemir, and Fatma Cubuk (2016). Usage of neuro-tourism methods in hotel preferences of the consumers. The 2016 WEI International Academic Conference Proceedings, Boston. 2016.
Loss, C. (2011). Neuroscience: Scent And Sensibility. Columbia University .
Gordon M. Shepherd. (2006). Smell İmages And The Flavour System İn The Human Brain.
Gordon M. Shepherd.(2012). Neurogastronomy.
Per Møller (2015). Satisfaction, Satiation And Food Behaviour, Current Opinion İn Food Science.
Jake Lahne (2013). Neurogastronomy: How The Brain Creates Flavors And Why İt Matters: By Gordon M. Shepherd.
Ünal,U.F. Ve Bakıcı,T.B (2019). Lezzet Algısı, Duyularımız, Tat Ve Koku Molekülleriyle Nörogastronomi, Ugtak.
Karagöz, Ş. (2018). Gastronomide Tat Ve Aroma Etkileşimleri, Internatıonal West Asıa Congress Of Tourısm Research.
Batu, A. (2017). Moleküler Gastronomi Bakış Açısıyla Gıdaların Tat ve Aroma Algıları.
Yıldız, Ö. (2016). Nörogastronomi. Http:// Rmftf.Deu.Edu.Tr/Files/Nrogastronomia1.Pdf.
Prescott, J. (2015). Flavours: The Pleasure Principle . Flavour.
Harrar, V., And Spence, C. (2013). The Taste Of Cutlery: How The Taste Of Food İs Affected By The Weight, Size, Shape, And Colour Of The Cutlery Used To Eat İt. Flouver Journel.
Spence, C. (2016) The Neuroscience of Flavor, Multisensory Flavor Perception.
Sarıışık, M. ve Kardeş, N. (2019). Gastronomi Akımları ile Renklerin İlişkisi Üzerine Bir İnceleme, Internatıonal Conference On Eurasıan Economıes 2019.