Hayaller Ülkesi mi yoksa Güzel Atlar Diyarı mı?

Last Updated on 9 Kasım 2020 by Turizm Günlüğü

Tur rehberi ve Turizm Günlüğü yazarlarından Cengiz Harun Arıkan’dan seyahat sever ve keşif tutkunları için iki günlük Kapadokya rotası…

Tur rehberi ve Turizm Günlüğü yazarlarından Cengiz Harun Arıkan, Türkiye’nin kültür turizmi alanında önde gelen destinasyonlarından Kapadokya’yı kaleme aldı.

Bir hafta sonunda Kapadokya’yı gezip görmek isteyenler için Cengiz Harun Arıkan’dan, bölgede gezip görülmesi gereken yerler, tadılması gereken lezzetler, deneyimlenmesi gerekenler için gezi ve seyahat önerileri ve tüyoları şu şekilde:

YOLCULUK BAŞLIYOR

Bizi büyüleyecek Kapadokya gezimize Cuma gecesi çıkıyoruz zira uzun bir yolumuz var. İstikamet Nevşehir, Ankara’ya kadar otobanı kullanıyoruz sonrası karayolu…

Gözümüzü sabahın ilk ışıklarında Tuz Gölü’nde açıyoruz. Ülkemizin Van Gölü’nden sonra ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü kurak geçen yaz mevsimi sonrası Beyaz Melek filmindeki gibi uçsuz bucaksız bir beyaz örtüsünü bürünememiş.

Biz yine de ülkemizin %40 tuz ihtiyacını sağlayan Tuz Gölü’nde hatıra fotoğraflarımızı almayı ihmal etmiyoruz.

Tuz Gölü’ndeki molamızın ardından Aksaray’a yaklaştıkça Kapadokya’nın oluşumunda benim emeğim çok dercesine bütün heybeti ile Hasan Dağı çıkıyor karşımıza 3268 metre yüksekliği ile.

IHLARA VADİSİ

Aksaray Mola tesisinde aldığımız kahvaltı sonrası ilk noktamız Melendiz Çayı’nın binlerce yıl içinde aşındırarak oluşturduğu 18 kilometre uzunluğundaki Ihlara Vadisi.

Önce Müzekart’larımızı satın alıyoruz. Müzekart bir yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tüm müzelerinde geçerli. Artık gezimize başlayabiliriz.

Bir ucu Ihlara Köyü’nde bir ucu ise Selime’de yer almakta olan Ihlara Vadisi, 6 yy. itibari ile Hristiyanların vadi içerisindeki volkanik tüfleri oyarak, yaşam yerleri ve onlarca şapeller inşa etmesi ve bu vadide yaşaması, bölgeye Selçukluların gelişine kadar devam etmiş. Lakin vadiye inişi de çıkışı da pek yorucu.

444 MERDİVENLİK BÜYÜLECİ YOLCULUK

444 merdiven ile inilen Ihlara vadisi bozkırın ortasında bir vaha gibi. Merdivenlerden inerken büyülenmeye başlıyorsunuz, Melendiz Çayı’nın içeresinde alabalıklar serbestçe yüzerken; kuş seslerine ağaçların hışırtısı ile yarışıyor sanki bu yemyeşil vadide.

Vadinin, Belisırma girişinde ise ayaklarınızı Melendiz Çayı’nın buz gibi suları ile terapi yaparken bir yandan kiremit üzerinde pişirilen öğle yemeğinizi yiyebileceğiniz otantik restoranlar da mevcut. Biz, Yılanlı ve Ağaçaltı kaya oyması kiliselerini ziyaret ediyoruz.

NARLI GÖL

Sonraki durağımız Narlı Göl, Kapadokya’nın tek krater gölü olma özelliğini taşıyor. Bölge insanı için gelen turistler bir geçim kapısı. Teyzeler gözleme yapıp; semaverde çay satıyor mutfak bütçeleri için… Köylü çocuklar ise köyden getirdikleri kuzu, sıpa, oğlak ve tavşan gibi sevimli hayvanlarla fotoğraf çektirip; okul harçlıklarını sağlıyorlar. Keyifle basıyoruz deklanşörümüze…

KAYMAKLI YER ALTI ŞEHRİ

Sırada bizi en çok heyecanlandıran yer altı şehirleri var. Gözümüze Kaymaklı yer altı şehrini kestiriyoruz; inmesi ve çıkması nispeten kolay olduğu için… Yerin yedi kat altına inilen yer altı şehirleri tabi ki sadece savaş ve saldırı durumda kullanılmak için kazılmış. Lakin yeraltı şehirleri günümüz mimarlarını bile hayrete düşürecek ustalıkta yapılmış.

İçeresinde neler yok ki?

Ahırlar, şapeller, şırahaneler, şaraphaneler, erzak odaları, mezarlar, mutfaklar, havalandırma bacaları, su kuyuları ve şehri savunmak için tekerlek şeklinde sürgü kapılar.

Tarihi Hititlere kadar uzanan 6. yüzyılda Hristiyanlara kucak açan bu yeraltı şehirleri hala çok etkileyici ve harikulade. Tabi girişi ve çıkışı zorluğundan dolayı kalp, tansiyon hastaları ile panik atak rahatsızlığı olanlar için riskli.

Tabi bu arada Kaymaklı’ya ismini veren “kuru kaymak” alışverişimizi de unutmuyoruz.

KAPADOKYA’NIN KALBİ

Kaymaklı’dan çıkıp Nevşehir’in meşhur patates ve kabak çekirdeği tarlaları arasında 30 dakikalık yolculuktan sonra Kapadokya’nın kalbine varıyoruz.

Bir yanda Uçhisar Kalesi bir yanda Güvercinlik Vadisi, ve o meşhur nazar boncuklu ağaç. Karşımızda insan eli ile yapılmış güvercin yuvaları var. Güvercin yuvaları yapmışlar ki güvercinlerin etinden, gübresinden ve yumurtasından (şapellere freskleri yapmak için) faydalanabilsinler. Artık sadece 30/35 çift kalmış olsa da güvercinler kanatlandığın da gökyüzünde büyüleyici bir manzara oluşturuyorlar.

SÜTLÜ KABAK ÇEKİRDEĞİ VE KAPADOKYA LOKUMU

Bir yandan yolda gördüğümüz kabak çekirdeklerini tadıyoruz burada sütle taş ocaklarda kavuruyorlar baya lezzetli… Bir yandan Kapadokya Lokumu ile tanışıyoruz. Dışı çikolata kaplı kayısıdan ve incirden yapılıyor, tabi yanında onlarca yöresel ürün tattırıyorlar: Çömlek peyniri, karadut suyu, domates sosu derken karnımızı doyurduk gibi.

RAHİPLER VEYA PAŞALAR VADİSİ

Bir sonraki durağımız Paşabağ veya Rahipler Vadisi, benim de en sevdiğim yerdir Kapadokya’da…

Tek bir gövde üzerinde üçlü, dörtlü ve hatta beşli peri bacalarını görebileceğimiz harika bir doğal oluşum. Volkanik katmanları da çıplak gözle ayırt edebiliyoruz burada.

TÜRKİYE’NİN EN ORİJİNAL JANDARMA KARAKOLU

Hristiyanlık döneminde rahipler inziva için gelirlermiş, Osmanlı döneminde buradaki bağlar paşalara aitmiş. O yüzden iki ismi de kullanılmakta.

Ülkemizde görebileceğiniz en orijinal jandarma karakolu da buradadır, esasen peri bacasından oyma eski bir şapel olup günümüze kadar içinde kim bilir kaç hikaye barındırır.

DERVENT VADİSİ

Sırada Dervent Vadisi yani hayaller vadisi var. Birçok kişi ona Develi Vadi de demekte. Gerçekten burası fantastik bir vadi. Şapkasız ama birbirinden ilginç doğal oluşum peri bacaları arasında ilk dikkati tabi ki deve şeklinde peri bacası çekiyor, sonrasında Napolyon Bonapart’ın şapkası, öpüşen ördekler, köpek balığı, gökyüzüne uzanmış insan eli ve onlarcası tabi artık gerisi sizin hayal gücünüz…

Kapadokya’da gün bitsin istemiyor insan o kadar gezilecek yer var ki… Şimdi biraz dizilere gidelim…

KAPADOKYA VE DİZİLERİ…

İlk Asmalı Konak meşhur etmişti bölgeyi yerli turizme; sonra diziler sırayla geldi Aşk ve Mavi, Yer Gök Aşk, Yılanların Öcü… Sanırım hiçbiri Asmalı Konak kadar ilgi çekmemişti. Biz de unutmuyoruz diziyi Seymen Ağa, Bahar, Sümbül Hanım, Dicle derken hem kısa bir Asmalı Konak ziyareti yapıyoruz hem de Ermeni ve Rum taş ustalarının maharetlerini görüyoruz Ürgüp’te…

TÜRK GECESİ (KUZU GECESİ)

Günün sonunda akşam yemeği ve kısa bir istirahat için otelimize geçiyoruz. Kısa bir istirahat çünkü yemekten sonra Kapadokya’nın meşhur eğlencesi olan Türk Gecesi’ne diğer adı ile Kuzu Gecesi’ne gidiyoruz.

Her bölgenin halkoyunları (Karadeniz, Kafkas, Romen, Zeybek) gösterilerinin yapıldığı, Anadolumuzun geleneklerinin (kız alma, damat tıraşı vb.) teatral bir şekilde turistlere sunulduğu keyifli bir gece tabi ki kaya oyması çok özel mekanlarda yapılıyor. Özellikle yabancı erkek turistlerin oryantal dans yarışması gecenin en kahkaha atılan zamanlarından şüphesiz… Keyifli bir gecenin ardından otelimize geçiyoruz. Zira uyku vakti yarın çok erken kalkacağız.

— İKİNCİ GÜN —

İkinci gün Kapadokya’da gezmeye devam ediyoruz.

KAPADOKYANIN DEVLERİ İLE BULUŞMA

Sabah gerçekten çok erken kalkıyoruz daha güneşin doğmasına en az 1 saat var. Çilli horoz bile uykuda o derece yani. Zifiri karanlıkta tarlaların içeresinden devler ile buluşmaya gidiyoruz. Gün ışımaya başladığı zaman devlerde içlerine ateşler doldurarak doğrulmaya başlıyorlar.

Ne zaman ki gün ışığı ortalığı aydınlatıyor ve güneş doğmaya başlıyor; işte Kapadokya’nın muhteşem gökyüzü dansı başlıyor. Onlarca balon gökyüzünde, güneşin muhteşem altın ışıkları ile bir anlamda vals yapıyorlar. Tabi Kapadokya’yı gökyüzünden seyredebilme muhteşemliğini ne kağıda dökebiliyorsunuz ne de sözlere… Balon turları haricinde at, safari veya ATV safari turları ile bu muhteşem gösteriye şahit olabiliyorsunuz.

Fotoğraf: Cengiz Harun Arıkan

Kahvaltımız için otele dönüyoruz; kısa bir mola sonrası Kapadokya’nın güzelliklerini keşfetmek için yola koyuluyoruz.

ÜÇ GÜZELLER

İlk durağımız Kapadokya’nın simgesi haline gelmiş olan Üç Güzeller peri bacaları. Efsaneye göre babasından izinsiz bir çobanla evlenen kralın kızı, babasının askerlerinin geldiğini görünce çocuğundan ve eşinden ayrılmamak için dua eder ve bir anda Kapadokya’nın en güzel üç peri bacasına dönüşür.

ERCİYES DAĞI’NA SELAM

Kapadokya’nın en güzel vadilerini ve hatta Kapadokya oluşumunda bir diğer emeği olan sönmüş volkanik Kayseri Erciyes Dağı’nı (3916 metre) Üç Güzeller Bakı Terası noktasından doyasıya seyrediyor ve resimliyoruz.

ORTAHİSAR VE UÇHİSAR KALELERİ

Üç Güzeller peri bacaları ardından her biri doğal volkanik tüf oluşumu olan ve insanoğlu tarafından oyularak, kazılarak savunma ve sığınma yeri olarak kullanılmış olan Ortahisar ve Uçhisar Kaleleri’ni görüp Göreme Açık Hava Müzesi’ne geçiyoruz.

Anadolu Hristiyanlığının şekil aldığı, manastır hayatının yaşanıp yüzlerce rahip ve rahibe yetiştiren bu özel alan, Hititler’den beri sığınma yeri olarak kullanılmaktaymış. Lakin Hristiyanların gelmesi ile genişleyerek manastıra dönüşmüş.

Kızlar ve Erkekler Manastırı, Aziz Basil Kilisesi, Elmalı Kilise, Aziz Barbara Kilisesi, Yılanlı Kilise, Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise gibi harika fresklerle dolu kaya kiliseleri kiler, mutfak, yemekhane gibi sosyal alanları hayranlıkla gezeceksiniz.

ONYX ATÖLYESİ ZİYARETİ

Göreme Açık Hava Müzesi’nden sonra önce onyx atölyesine gidiyoruz.

Kapadokya’da yerin farklı katmanlarından çıkan yeşil, kahverengi, siyah, beyaz gibi renkleri bulunan volkanik taşların nasıl şekil aldığını ve birer süs eşyası haline geldiğini görüyoruz. Hatta onyx taşları dışında sultanit, mercan, aytaşı, kaplangözü, turkuaz gibi yarı değerli taşları da tanıyoruz.

AŞIK SEYRANİ VE AVANOS

Topkapı Sarayı Hazine Bölümü’nde gördüğümüz Osmanlı padişahlarının kendilerine erkek evlat veren “Has Sultanlarına” verdiği harem yüzüklerinden bile burada üretiliyor. Alışverişlerimizden sonra Aşık Seyrani’nin;

“Arar isen gerçek, Meryem oğlunu

Elindeki sırığından bellidir

Kör de bilir Avanos’un yolunu

Testi, bardak kırığından bellidir”

diye anlattığı Avanos’a varıyoruz. Kazların ve ördeklerin rahatça yüzdüğü Kızılırmak’ın kıyısında keyifli bir yürüyüş yapıp, sallanan köprü ile Avanos’un diğer yakasına geçip; çömlek atölyesine geçiyoruz.

ÇÖMLEK ATÖLYESİ ZİYARETİ

Ustamız bize onlarca yıllık kazandığı el hassasiyeti ile hiçbir ölçü birimi kullanmadan dededen babadan gelen ayak ile çevrilen tezgâhında bir gözyaşı şişesi ve kapağı yapıyor. Hiç ölçü kullanmamasına rağmen kapak şişeye tam oturuyor. Hatta ustamız bize çömleklerde yemek yapmanın ve yoğurt mayalamanın sırlarını da veriyor.

Çeşit çok… Testiden, kahve cezvesine, güveçten, yumurta sahanına onlarca doğal mutfak malzemeleri var. Ama bir de çiniler var ki… Günlerce elde çizilmiş; boyanmış hatta karanlıkta gün ışığını yansıtan “hayat ağacı motifli, lale motifli, Osmanlı, Selçuklu ve Hitit motifli” çini tabaklar, Hitit testileri ve onlarca eser var. Hayranlıkla geziyoruz çömlek ve çini galerisini her biri eşsiz ve el emeği güzelim eserler o kadar özeller ki…

Bu kadar gezdikten sonra artık karnımız iyice acıkıyor. Doğruca öğle yemeğini alacağımız Kaya Oyması Restoran’a geçiyoruz. Önce tandır ateşinde pişirilmiş mercimekli ve nohutlu tandır çorbamızı içiyoruz. Ardından Kayseri pastırması ile lezzetlendirilmiş kuru fasulyemizi yiyoruz. Fasulyelerimiz bitince şef bir şov eşliğinde testi kebaplarımızı getiriyor. Dana eti, patlıcan, patates, biber, domates, soğan, sarımsak ve baharat çiğ bir şekilde testinin içine konulup ağzı hamur ile kapatıldıktan sonra en az 3 saat taş ocaklarda pişirilen bu testi kebabının kapağı yine bir şov eşliğinde kırılıp; bizlere servis ediliyor.

HACI BEKTAŞİ VELİ DERGAHI

Öğle yemeğimiz ardından yarım saatlik bir yolculuk ile Hacı Bektaş-i Veli Dergahı’na varıyoruz.

Anadolu’nun Müslümanlaşmasını ve Türkleşmesini sağlayan, adını Horasan Erenleri arasına yazdıran sadece bir din alimi olmaktan öte insancıl bir önder olan Hacı Bektaş-i Veli’nin kabrini ziyaret edip; dergahın kiler, mutfak, Üçler Çeşmesi, Aslanlı Çeşme, Çilehane ve Meydan Evi gibi çok özel noktaları ziyaret ediyoruz.

KAHVECİ BABA’NIN MEZARI

Bizi en çok şaşırtacak olan ise Kahveci Baba’nın vasiyeti üzerine mezarını herkesin farkında olmadan üzerinden basıp geçebileceği bir yere defnedilmiş olması.

Kahveci Baba gece gündüz kahve öğütürken insanların uykusundan ettiğini düşündüğü için böyle bir vasiyette bulunmuş.

Kurtuluş Savaşı öncesi, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün de ziyaret edip kahve içtiği Dergah’tan Hacı Bektaş-ı Veli’nin günümüzde bile çok önemli ve geçerli öğütlerini okuyup huzur içeresinde ayrılıyoruz.

Dolu dolu geçen iki günün ardından yorgun ama zihnimizde müthiş anılar ile fonda Bozkır’ın Tezenesi Neşet Ertaş türküleri ile Kırşehir – Kırıkkale – Ankara üzerinden gece İstanbul’a varıyoruz.

Başka bir rotada buluşana dek sağlıkla kalın…

—O—

CENGİZ HARUN ARIKAN’IN DİĞER YAZILARI

29 Ekim için günübirlik ve konaklamalı tatil rotaları…

Rehber Cengiz Harun Arıkan’ın kaleminden sakin şehirler: Cittaslow rotası