Deniz Tüfekçi: Bir an önce durum tespiti yaparak hasarın boyutu belirlenmeli

Seventur Sahibi Deniz Emin Tüfekçi

Last Updated on 19 Kasım 2020 by Turizm Günlüğü

Yayına hazırlayan: Cem Bişkin


“Türkiye Turizmi, Kriz Yönetimi ve COVID -19” başlıklı dosya konumuzun dördüncü konuğu kültür turizmi alanında uzun yıllar çalışmalar yürüten, Seventur Sahibi Deniz Emin Tüfekçi… 

Seventur Sahibi Deniz Emin Tüfekçi coronavirus pandemisi sürecinde Türkiye’de turizm sektörü için alınan önlem ve aksiyonlar; bundan sonraki süreçte atılması gereken adımları değerlendirdi.

Deniz Tüfekçi, turizm sektörünün geleceği için ivedilikle durum tespiti yapılarak hasarın belirlenmesi gerektiğini; önce Bakanlığın sonra da TBMM üyelerinin desteğini alarak çözüme giden yolda ülke çapında çalışma yürütülmesi gerektiğine dikkat çekti.

Seventur Sahibi Deniz Emin Tüfekçi’nin dosya konumuz kapsamında yönelttiğimiz sorulara verdiği yanıtlar şu şekilde:

Dünya’daki turizm ülkeleri coronavirus sürecini sizce yönetebildi mi? Başarılı bulduklarınız hangileridir?

Dünyanın en önemli ve boyut olarak en çok turist gönderen ülkesi Çin, kendi topraklarında başlayan coronavirüs salgınını yaklaşık iki buçuk aylık bir sürede Mart ayı ortalarına kadar; aldığı sıkı önlemlerle birlikte yok denecek noktaya indirdi.

Yaz ayları süresince (açıklamayı uygun gördüğü) bilgilerde de pandemi sürecini sonlandıran sıfır noktasına indirdiklerini belirtmişlerdir. Artık Çin genelinde sinema, tiyatro, toplu taşıma, lokanta, kafe gibi yerlerde serbest dolaşım mümkündür.

“ÇİN BU SAVAŞTAN GALİP ÇIKMIŞTIR”

Bu başarı ise bunun yolunun uzun süreli karantina (3-5 hafta) sadece belli kentler değil, eyaletler bazında bunu yapabilmesi (Çin’in eyaletlerinin büyüklüğü kimi eyaletlerde Avrupa kıtası nüfusu ve toprak büyüklüğüne bile erişebilmektedir) bunu büyük bir disiplin altında yürütebilmesi bu savaştan Çin’in galip çıkmasına olanak tanımıştır.

“TÜRKİYE DAHİL HEMEN HEMEN HER ÜLKE BU SAVAŞIN MAĞLUPLARIDIR”

Kısaca Çin, pandemi sürecinde yapılması gerekenleri eksiksiz yapmıştır. Çin’in dışında pek dikkat çekmeyen birkaç küçük ülke, bir ölçüde Avusturalya gibi izole toprak parçalarının bu virüsün etkisi altına pek girmediğini okuyoruz.

Türkiye dahil hemen hemen her ülke bu savaşın mağluplarıdır.

ÖNCELİKLE “TÜRKİYE, CORONAVİRÜS SÜRECİNİ DOĞRU YÖNETEBİLDİ Mİ?” SORUSUNU SORMAK GEREKİR

Türkiye turizmi coronavirus sürecini yönetebildi mi? Doğrular, yanlışlar, eksiklikler nelerdir?

Öncelikle “Türkiye, coronavirüs sürecini doğru yönetebildi mi?” sorusunu sormak gerekir. Sağlık Bakanlığı gerekli takibi yapamadığı, Çin’i zamanında önem vererek takip etmediği için Mart başında görülmeye başlanan vakaları da önemseyememiş, göz ucuyla Dünya Sağlık Örgütü’nü takip etmekle yetinmiştir. Kalıcı, kesin tedbirleri almakta gecikmiş, ekonomik kaygılarla 2-3 haftalık ülke çapında izolasyonu uygulamak yerine birbirini tamamlamayan önlemlerle yetinmiş, sayılar düşüş gösterir gibi olsa da (Bakanlık tarafından açıklanan rakamların doğruluğu konusunda yeterince şüphe oluşmuştu) Eylül sonu itibarıyla sayılar yeniden yükseliş göstermeye başlamıştır.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, turist girişini sağlamak adına turistin güvenliğini ön plana alacak çalışmalar yürütmüş, yeni kurallarla sertifikasyon zorunluluğu getirilmiş, bunda da büyük ölçüde imaj yenilenmesi başarılmıştır.

Her ne kadar ülkemize en çok turist gönderen ülke konumundaki Rusya’ya yurt dışından dönen hastalık kapmış vatandaşların %90’ı Türkiye’den dönüş yapmış oldukları söylense de yurt dışına, Türkiye dışında sayısı bir elin parmağını geçmeyecek sayıdaki ülke göz önüne alındığında, rakamın sayısal olarak da bir önem arz etmeyeceği ortadadır.

Bakanlık, Türkiye’ye turist getirmekte önem arz ettiğini düşündüğü havayolu sahibi tur operatörlerine parasal kredi desteği vermekle yetinmiş, 5 yıldan bu yana hükümetin dış politikası sonucu büyük ölçüde Batı pazarını kaybetmekten kaynaklanan zafiyeti taşıyan turizmciler, 2019 yılının Ekim ayından itibaren mevsimsel nedenlerle azalan turizm hareketini Mart ayından itibaren canlandırıp, gelir elde etmeyi düşünürken pandemi nedeniyle bu hareketten, dolayısıyla gelirden mahrum olmuştur.

ÜLKEYE EN ÇOK DÖVİZ KAZANDIRAN TURİZM SEKTÖRÜ YETERLİ DESTEĞİ ALABİLDİ Mİ?

Uçak şirketleri, seyahat acentaları, konaklama tesisleri, rehberler, kara, deniz ulaşım araçları işletmecileri finansal açıdan zayıflamış, ekonomik krizin eşiğine gelmiş, ülkeye en çok döviz kazandıran sektörün tüm paydaşları, diğer sektörlere de sağlanan “kısa çalışma ödeneği”, “askıda işçi” katkısı dışında, pek bir yardım alamamış, bazı kredi destekleri ise koşulları nedeniyle kullanılamaz olarak nitelenip çok az başvuru almıştır.

Diğer ülkelerin yönetimlerinin turizm sektörünü ayakta tutabilmek için neler yaptıkları, ne boyutta mali dersek verdikleri ortadadır.

TURİZM SEKTÖRÜNÜN GELECEĞİ İÇİN HİBE DESTEKLER HAYATA GEÇİRİLMELİ

Hibe desteklerin verilmemesi durumunda, halen tüm alt birimleri ile birlikte can çekişen turizm sektörümüzün geri alınamaz kayıplarla, milyar dolarlık yatırımların çürümeleri, devre dışı kalmalarıyla karşı karşıya kalacakları, on binlerce son derece deneyimli turizmcinin işletmelerini kapatıp ya da işyerlerinden ayrılarak mümkünse başka sektörlere kayacağı ortadadır.

Yarın işlerin normale döneceği noktada tur planlayanlar, operasyon yürütenler, yurt dışında ülkenin tanıtımını yapıp turlarını ve servislerini pazarlayanlar, turları gezdiren rehberler olmadığı taktirde, işlerin istenildiği gibi gitmediği, yürümediği ortaya çıkacak ama iş işten geçmiş olacaktır.

Bu konuda gerekli finans desteğinin hibe olarak nakdi, sigorta primleri olarak da devletçe karşılanması gerekmektedir.

“TURİZM ÇÖKERSE GERİ KALAN 40 SEKTÖR DE SIKINTIYA GİRER”

Turizm tedarik zinciri, seyahat acentası, ulaşım, konaklama, rehberlik olmazsa olmaz bir yapıdır. Her biri, bir zincirin halkasıdır. Koparsa, tüm sistem çöker; ülkeye döviz olarak büyük girdi sağlayan sektör çökerse, tarım da tekstil de geri kalan 40 sektör de sıkıntıya girer.

“TURİZM ÜLKENİN SOĞUK HAVA DEPOSUDUR”

Turizm ülkenin soğuk hava deposudur; eğer o depo çalışmazsa, içindekiler de bozulur.

Kriz anında tepkimiz ve savunmamız nasıldı? Hep birlikte aksiyon alabildik mi? Yoksa farklı yönlere doğru dağılan farklı grupların ortaya çıktığı bir tablo mu oluşturduk?

Yapılması gereken çok basit bir şey vardı: Durum tespiti!

Ne bu konuda doğru bir tespiti zamanında yapabildik; ne de ona uygun kararlar alıp eyleme geçirdik.

“YIKIMI, SAYIN CUMHURBAŞKANI DA SONUNDA GÖRMÜŞ OLMALI Kİ…”

Bunu ne seyahat acentaları birliği ne konaklama tesislerinin dernekleri ne de rehberler odası, birliği yapabildi. Bakanlık bir çaba içine girse de; hükümetin küçük ortağı muamelesi görür gibi, ekonomi kurulunda öneriler geçiştirildi ya da yeterince tablo Cumhurbaşkanına gösterilemedi.

Yıkımı, Sayın Cumhurbaşkanı da sonunda görmüş olmalı ki, o da: “Her işi hallettik, sıra turizmde…” demeye başladı.

Devlet, dışarıda akan seli görmezden gelip, dışarıdan su gelmemesi için pencereleri bantlamakla yetindi. Halbuki binanın temelini sel götürüyor, onu göremedi. İçeridekileri korumaya alamadı ya da maliyeti yüksek görüp sadece birkaçını kurtarmaya karar verdi…

“BAKAN EKONOMİ KURULU’NU YETERİNCE İKNA EDEMEMİŞE BENZİYOR”

Sayın Bakan’ın sahibi olduğu kuruluşlar alanlarındaki en gözde, gelişmiş ve benzer sıkıntıları yaşayan kuruluşlar olması bile Ekonomi Kurulu’nu yeterince ikna edememişe benziyor.

Acentalar, (genelde birkaç süpermarket! dışında) küçük bakkal gibi finansal ve fiziki yapıda olup; aslında geçmişteki krizleri de bu yapıdaki işletmeler atlatmayı becerebilmişlerdir… Şimdi de bu fırtınaya yine de en dayanıklı görünenler bu tür, biraz karikatürize ederek bakkal! olarak nitelediğim yapılardır.

EN AĞIR DARBEYİ ALACAK SEKTÖR TEMSİLCİLERİ KİMLER OLACAK?

Bunlar içinde genç, köksüz, deneyimsiz, aslında seyahat acentacılığı faaliyeti yürütmekten ziyade, hac, taşımacılık, bilet satış işi yapanlar en hızlı ve ağır darbeyi alanlardır.

Ancak kar fırtınası diye adlandırdığım bu süreç bir süre daha devam ederse; eğer gereken tedbirleri devlet mekanizması alamazsa; her geçen gün bu ilk guruba yüzlercesi daha eklenecektir.

Olaya sadece acentalar açısından değil de genel olarak bakarsak; sermaye şirketleri, oteller, havayolları güçsüz finans yapıları nedeniyle ya da finans yapıları gün geçtikçe bozulan yatırımcı kuruluşlar faiz ve ödeme sıkıntısı nedeniyle ellerindeki varlıkları kaybetmekle yüz yüze kalacaklardır.

Bu konunun daha da vahim bir hal almaması için devletin ilgili kurumlarının devreye girerek iki yıl faiz ve anaparanın ötelenmesini sağlaması dışında bir çözüm görünmemektedir. Ne yazık ki alınan aksiyonlar hem sınırlı etki yaratmış hem de geç hareket edilmiş ve de edilmektedir.

“YILLARIN DENEYİMİ İLE SU ÜSTÜNDE DURMAYI ŞİMDİLİK BECERİYORUZ”

Turizm tarihinin en büyük krizi olan coronavirus sürecini siz kişisel olarak doğru yönetebildiniz mi?

Henüz ayakta olmamız nedeniyle şimdiye kadar dayanabildik demektir. Bu, süreci iyi yönetebilmekten ziyade, içinde bulunduğumuz işletmenin boyutu ve ilgi alanı ile ilgilidir.

Butik tarzda çalışan, kültür turları ağırlıklı iş yapan, nispeten kar marjı genele göre daha yüksek olan, uzmanlık, bilgi birikimi gerektiren konularla ilgili olmamız, öte yandan işletme büyüklüğü sandal boyutunda olan, sandalıyla açıldığı denizde kimi zaman olta ile kimi zaman kepçe, ağ gibi araçları kullanıp ekmeğini kazanan birisi olarak büyük dalgalar arasında sandalı batırmadan yol alabildik.

Büyük yolcu gemilerinin söküme gönderildiği bu dönemde, o gemilerin tahlisiye botundan da küçük bir işletme olarak biraz da yılların deneyimi ile su üstünde durmayı şimdilik beceriyoruz.

“EKONOMİK, SOSYAL VE KÜLTÜREL ANLAMDA BUZUL ÇAĞINA GİRİYORUZ”

Türkiye turizm sektörü “kriz yönetimi” ne gerekli önemi gösteriyor mu? Bu alandaki eksiklerimiz nelerdir?

Her şeyden önce sektörlerin de üstünde bir resmi görmek gerekiyor. Bu, biraz uzamış kar fırtınası olmayıp; evrenin yeni bir ekonomik, sosyal, kültürel anlamda buzul çağına giriyor. Hiçbir şey demesek bile birçok şey eskisi gibi olmayacak, alışkanlıklarımızın tersine ve dışında günlük programlarımız, tüketim alışkanlıklarımız, gezi ihtiyaçlarımız değişecektir.

Devletin bunu öngören yeni yapılanmaya önem verecek çalışmalara başlaması gerekiyor. Önem buna da verilmelidir.

“BAKANLIK SEKTÖRDEN DAHA GİRİŞİMCİ BİR TABLO ÇİZİYOR”

Ne yazık ki buna olumlu yanıt vermek zor. İstiyorlar ama aksiyona geçemiyorlar; şu ya da bu, politik nedenlerden dolayı olsa gerek adımları atamıyorlar. Büyüğünden küçüğüne fotoğraf bu…

Bakanlık sektörden daha girişimci bir tablo çiziyor. Karnından konuşan, taleplerini üst kademelere baskı olarak yansıtamayan, yorganın altında ağlayan bir yapı var; Bakanlığın ve hükümetin karşısında…

Bu söylediklerime hemen yalanlama gelir ama özel sohbetlerde aktardıklarının onda birini yansıtmayan, tabloyu yansıtmak için tablonun oluşmasına yönelik çalışma yapmayan yapılar bu süreçte ne üyelerine ne de sektöre hiçbir yarar sağlamadıkları gibi, tıkaç vazifesi görerek gerçeklerin resmedilmesine de engel olmaktadırlar.

“Kimin ne kadarlık iş kaybı, ne kadar eleman kaybı, ne kadar ciro kaybı var?” bunu bile araştırma, sorgulama gereği duymayan, üyelerinin kredi borcu başta olmak üzere diğer finansal kayıp ve ihtiyaçlarını listeleyemeyen yapıların bu eksikliklerini yazmak sanırım yeter nedendir.

“İVEDİLİKLE DURUM TESPİTİ YAPARAK HASARIN BOYUTU BELİRLENMELİ”

Bundan sonraki süreçte Türkiye turizmi ve sektör paydaşları etkin bir kriz yönetimi için nasıl bir yol izlemelidir?

Öncelikle durum tespiti yaparak hasarın boyutunu belirlemelidirler. Bu hasarın nasıl giderilebileceği konusunda raporlar hazırlamalıdırlar. Bu raporları, dayanakları ile birlikte siyasete sunup bu konularda çok radikal girişimlerde bulunup; önce Bakanlığı sonra da TBMM üyelerinin desteğini alarak çözüme giden yolda ülke çapında bir çalışmayı yürütmelidirler. Yeni bir anlayış bizi yarının koşullarına hazırlamalıdır.

—O—

TÜRKİYE TURİZMİ, KRİZ YÖNETİMİ VE COVID-19 DOSYA KONUMUZUN DİĞER KONUKLARI

Cem Polatoğlu: Türkiye turizminin krizlere karşı güçlü bağışıklığı var

Sedat Bornovalı: COVID-19’u kriz yönetimiyle etkisiz hale getirmenin olanağı yoktu

Ülkay Atmaca: Böyle bir dönemde turizmi sürdürebilmek büyük başarıydı


“Türkiye Turizmi, Kriz Yönetimi ve COVID – 19” başlıklı dosya konumuzun bir sonraki konuğu TÜRSAB Yönetim Kurulu Üyesi, Passo Tourism’in Sahibi Hamit Kuk olacak.