Su Kentinde Geçmişten Yükselen bir “Anıt-Otel”: Mövenpick Hotel Hamburg

Last Updated on 3 Mart 2018 by Yaşar Çelik

Suyun kenarında kurulmuş, içinden su kanalları geçen, şehir ve doğal yaşamın uyumunu yansıtan Avrupa’nın yeşil metropolü Hamburg’da, tarihten günümüze yükselen eşsiz bir atmosfer: Mövenpick Hotel Hamburg. Bir asrı aşkın süredir ayakta duran tarihi su kulesinin çağdaş mimari ve sanatla lüks bir otele dönüştüğü yapı, tarihi dokunun korunduğu bir projeyle yaşama geçirilmiş.

Hazırlayan Sevinç Arslan

Almanya’nın doğa ile iç içe, canlı bir liman şehri olan Hamburg, su yolları ve köprüleriyle “Kuzey’in Venedik’i” olarak tanımlanıyor. Kentin coğrafyasını belirleyen suyun belki de şehirdeki en önemli tarihi sembollerinden biri de Sternschanze Park’ında bulunan tarihi su kulesi. 60 metre yüksekliğindeki bu kule Avrupa’nın en geniş su kulesi olarak biliniyor. 19. yüzyıldan günümüze uzanan tarihinde bir dönem kamu kullanımına kapatılan kule, günümüzde modern hizmet anlayışıyla Mövenpick Hotel Hamburg’a mekan olurken kentin korunabilmiş önemli tarihi anıtlarından biri aynı zamanda.

Su kulesinin Mövenpick Hotel Hamburg’a dönüşümü, Hamburg’un önemli endüstriyel sembollerinden birinin uzun süre korunabildiğinin de bir göstergesi. Tanınmış iç mimarlık firması Markus-Diedenhofen antik atmosfere sahip bir otel yaratmak için tarihi yapıyı modern dokunuşlarla tamamlamış. Yapının orijinal detaylarının çoğu büyük ölçüde aslına uygun olarak yenilenmiş; eski tuğla cephenin karakteristik dokusu ve üzerindeki süslemeler onarılmış ve pencerelerin orantıları başarıyla korunmuş. Çatının formu kendi tarihi tasarımına uygun olarak yapılmış ve dış kule merdivenleri orijinal haliyle muhafaza edilmiş. 1991 yılından beri koruma altında tutulan ve PATRIZIA Projektentwicklung GmbH’nin sorumluluğunda bulunan yapının dönüşümü Hamburg Tarihi Anıtları Koruma Ofisi ile yakın ilişki içerisindeki ünlü mimar Falk von Tettenborn’in mimarlık firmasınca planlanmış.

Misafirler Sternschanze sokağından otelin zemin katında yer alan resepsiyon alanına ulaşmak için 25 metrelik bir yürüyen merdiven kullanıyor. Lobi 1860’lardan, kulenin inşaatının öncesinden kalan tarihi su deposunda konumlanıyor. Büyük kubbe, altı ila sekiz metre yüksekliğindeki kırmızı tuğla duvarları ve modern cam bağlantılar ile çarpıcı bir kontrast yaratıyor. Yapı içerisindeki bütün sütunlar neredeyse tamamen korunmuş ve restore edilmiş. Yapıya pek çok yeni ışık kuyusu dahil edilerek çapraz kubbeden bolca günışığı girmesine olanak tanınmış.

Otelin geçmişi sanatla hatırlatılıyor

Otel genelinde çeşitli yerlerde sanatçı Ulrike Böhme’nin “Memory” (Hafıza/Bellek) isimli enstalasyonu ziyaretçilere su kulesindeki atmosferin geçmişte neye benzediğini gösteriyor. Misafirlere kulenin geçmişine dair hatırlatmalar yapan bu “hafıza modülleri” yapı genelinde görülebiliyor. Örneğin erişim tünelinin içindeki su imgesi taşıyan yüzeyler ışığı tavanlara ve duvarlara yansıtma görevini üstleniyor. Yankılanan su sesi ve uzaktan gelen bir sis düdüğü sesi enstalasyonlar vasıtasıyla konuklara yansıtılarak atmosferin etkisi güçlendirilmiş.

Lobi katında eski su kulesinden çeşitli motifler, ışıklı cam zemin döşemeleri ile yaratılan su efektiyle yansıtılmış. Fuayenin cam duvarları zaman içerisinde üst üste geçmiş katman katman yazılar olduğu izlenimi veren kalın bir kumaşla kaplanmış. Bu kelime ve karakterlere yakından bakıldığında anlamları çözülüyor; ilki “Memory” (Hafıza); diğeri ise “as time goes by” (zaman geçtikçe). Restoran ya da asansörde bulunan diğer “hafıza modülleri” ile birlikte, bu çoklu ve karmaşık sanat enstalasyonu otele sıradışı ve şiirsel bir boyut kazandırıyor.

Her otel odasında su kulesinin büyütülmüş bir çizimi misafirleri bulundukları yerin kaçıncı kat olduğu konusunda bilgilendiriyor. Dekorasyonda elegan bir atmosfer yaratmak için otel odalarının dekorasyonlarında değerli ve modası geçmeyen malzemeler tercih edilmiş. Geniş pencereler misafirlere yatak odasından etkileyici şekilde gün ışığı ve suyla bütünleşen banyoya bakma imkanı veriyor. İç mimar Cornelia Marcus- Diedenhofen Mövenpick Hotel Hamburg’un genel görünümünün, binanın orijinal yapısına uyarlandığını ve tamamen konukların gereksinimlerine adandığını belirtiyor.

Lüks Mövenpick Hotel Hamburg merkezi bir lokasyonda konumlanıyor ve 226 oda ve suite sahip. Yapı, 19. yüzyıldan kalma su kulesine ait tarihi unsurların mükemmel bir şekilde çağdaş otel konseptiyle uyum sağladığı, kendine özgü atmosferi ve olağanüstü tasarımıyla misafirlerini ve ziyaretçilerini memnun ediyor. Misafirler Fitness ve Wellness Merkezi’nde rahatlarken terası da olan Mövenpick Hotel Restoranı’nda ve Cave Lifestyle Bar ve Lounge’da her şekilde şımartılıyorlar. Kent merkezine ve ticaret alanlarına yakınlığı, tarihle çağdaş mimari ve sanatın uyumlu birlikteliğini deneyimleme imkanı yaratması gibi özellikleriyle otel, hem turistler hem de iş seyahatinde bulunanlar için ideal bir konaklama alanı sunuyor.

MIPIM Ödülü’nün Sahibi

Onlarca yıldır Hamburglular ve Hamburg şehrini ziyarete gelenler Schanzentrum’un cephesinin ardında ne görebilecekleri konusunda sadece tahmin yürütebilyorlardı. Çünkü bunun sebebi, 1919 yılında inşa edilen kulenin önce 1956’da Hamburg’daki su yetkilileri tarafından kullanıma kapatılmasının ardından, 1961 yılından itibaren de kamu erişimine kapatılmasıydı. 29 yıl sonra, kuleyi Münih’ten Ernest-Jo Storr satın alarak Patrizi Project Development GmbH ile ortak bir çözüm geliştirdi ve yapının gelenek ve geleceği buluşturacak bir otele dönüşmesi hedeflendi. 2007’de açılan Mövenpick Hotel Hamburg 13 Mart 2008’de Cannes’da dünyanın en önemli gayrimenkul ödüllerinden biri olan, “Hotels and Tourism Resorts” kategorisinde MIPIM Ödülü’nün sahibi oldu. Dünyaca tanınan ve gayrimenkul endüstrisinin Oscar’ı olarak kabul edilen MIPIM Ödülleri 1991 yılından beri verilmekte. Jüri kalite, orijinal, altyapı ve hizmet sunumu gibi kriterler doğrultusunda ödül sahiplerini belirliyor.