Anıt ağaçlarımıza sahip çıkalım!

Last Updated on 15 Haziran 2019 by Yaşar Çelik

Açık hava müzesi niteliği taşıyan ülkemiz birçok tarihi, kültürel zenginliklere ve doğa güzelliklere ev sahipliği yapıyor. Ülkemizin sahip olduğu doğa güzelliklerinden bir tanesi de “anıt ağaçlar”… Bu anıt ağaçların genç nesillere tanıtılması ve ağaç sevgisinin aşılanması elbette çok önemli… Can Bekin, ülkemizin bu zenginliğini, anıt ağaç envanterinin bir kısmını daha geniş kitlelere duyurmak için bir yazı kaleme aldı.

İşte Can Bekin’in kaleminden ülkemizde yer alan anıt ağaç envanterinin bir kısmı ve öyküleri…

Türkiye’de savaşlara, fırtınalara, soğuğa, sıcağa aldırmadan yüzyıllardır ayakta olan pek çok anıt ağaç bulunuyor. Bu ağaçların hikayeleri de nesilden nesile aktarılıyor. Çoğumuz bu ağaçların varlığından ve hikayelerinden habersiz yaşıyoruz. Aslında hepsi bize emanet olan bu muhteşem canlıları gelecek nesillere miras bırakmak hepimizin görevi.

ANIT AĞAÇ NEDİR?

Yaş, çap ve boy itibariyle kendi türünün alışılmış ölçüleri üzerinde boyutlara sahip olan, yöre folklorunda, kültür ve tarihinde özel yeri bulunan, geçmişle günümüz, günümüzle gelecek arasında iletişim sağlayabilecek uzunlukta doğal ömre sahip olan ağaçların günümüzde anıt ağaç olarak adlandırılmaktadır.

Anıt ağaçların en çok rastlanan türlerinin çam, çınar, sedir, ladin, ardıç ve kestanedir. Çok zengin tarih, iklim ve bitki örtüsüne sahip olan Türkiye’de birçok anıt ağaca rastlanıyor.

Araştırmalara göre Türkiye’deki anıt ağaçların en yaşlısı Antalya Güzelsu beldesindeki sedir ağacı. Bu ağacın yaklaşık bin 300 yıllık olduğu saptanmıştır.

Çapı en büyük ağaç İznik Çınarı, en uzun anıt ağaç ise 69 metre boyu ile Gümüşhane’nin Torul ilçesi Örümcek Ormanı’ndaki bir ladin ağacıydı. Ancak şu anda yaşamıyor. Halen yaşayan en uzun ağacımız yine aynı yerde 64 metre boyunda bir başka ladin.

İnsan ve doğanın tarihine tanıklık eden bu Yeşil Devler’in yok olmaması için hızlı ve geniş çaplı çalışmalara acil olarak başlanması gerekmektedir.

AĞAÇLARIN HİKÂYELERİ

Yüzyıllar boyunca pek çok savaşın yaşandığı Anadolu’daki, anıt ağaçların önemli bir bölümünün, günümüze kadar yaşayabilme şansını, kutsal-mistik mekânlarda yer almalarına ve nesilden nesile aktarılan öykülerine borçludurlar.

Destanlarda, mitolojide uzun ömürleri ve görkemleriyle boy gösteren, bulundukları yöre insanının inançlarıyla var olan anıt ağaçların, ölümsüzlük, güç ve huzurun simgeleri olmuşlardır.

Türk destanı Oğuzname’de bir çift anıt ağacın, Oğuz neslinin kökeni olduğu anlatılmaktadır. Efsaneye göre, bir gece iki ağaç üzerine gökten kutsal bir ışık sütunu iner. Bir süre sonra ağaçlardan birinin gövdesi şişer ve sayılı günlerin geçmesinden sonra bu ağacın gövdesinden, ağızlarında gümüş emzikler bulunan 5 erkek çocuk görünür. Zaman içinde büyüyen çocuklar her iki ağacı kendi nesillerinin atası sayarlar. Aynı destanın bir başka bölümünde Oğuz Kağan’ın güzel eşini, göl ortasındaki bir anıt ağacın kovuğunda bulduğu belirtilmektedir.

Yunan mitolojisinde de, Apollon’u kendisine aşık eden Cupaerrios’un tanrı Zeus tarafından ağaç haline getirilmesinin öyküsü anlatılır.

Anıt ağaçların din, dil, ırk gözetmeksizin birçok toplumda benzer çağrışımlar yapıp, aynı şeyleri simgelemesi, onların evrenselleşmelerine sebep olmuştur.

TÜRKİYE’DE YER ALAN ANIT AĞAÇLARDAN BAZILARI

UŞAKLI ÇAM

Tarih ve folklor açısından önem taşıyan anıt ağaçların en çarpıcı örneklerinden biri olan Bolu’nun Abant ilçesine bağlı Güvem Köyü’ndeki Uşaklı Çam‘ın iki öyküsü bulunuyor.

Ağaç, ilginç dal oluşumu ve tepe yapısından kaynaklanan çok çatallı gövde formuyla yöre halkı tarafından doğurganlığın simgesi olarak algılanıyor.

Bu nedenle çocuksuz kadınların bu ağaca yapacağı ziyaretin mutlaka ödüllendirileceğine inanılıyor. Ödülün değerinden ötürü de bu anıt çam, çevre halkı arasında Uşaklı Çam adıyla anılıyor.

Söz konusu anıt ağaçla ilgili bir diğer öyküye göre de, kışın odunu kalmayan bir köylü, Uşaklı Çam‘ın birkaç kuru dalını kesmek istemiş. Ancak, dala değen balta vuranın elinden fırlarken, ağacın kesilen yerinden kan akmaya başlamış. Olaya neden olan kişi de 7 gün sonra yaşamını yitirmiş. Bugün, ağacın yere düşen dallarının toplanması halk arasında hala uğursuzluk sayılıyor ve kuruyup düşen dallar doğaya terk ediliyor.

ARAP ASILAN AĞAÇ

Folklorik açıdan önem taşıyan bir başka anıt ağaç, Antalya’nın Akseki ilçesine bağlı İbradı beldesinde bulunan kestane ağacı

Buradaki çok sayıda anıt ağaç içinde “Arap Asılan Ağaç” olarak ün yapan bu ağacın yöresel folklora konu olan öyküsü oldukça hüzünlü. Öyküye göre, İbradı’da bir genç kız öldürülür. Arap bir jandarma eri cinayetten sorumlu tutularak tutuklanır ve yargılanmaksızın asılır. Olay aydınlanıp gerçek katilin bulunması üzerine Arap erin ölümüne üzülen yöre halkı, bu hüzünlü olayı toplumun belleğinde canlı tutmak amacıyla jandarma erinin asıldığı 265 santimetre çaplı bu ağaca, Arap Asılan adını verir.

KOĞUK ÇINAR (ULUFELİ ÇINAR)

Koğuk Çınar (içine iki atlı fayton giren ağaç) Osmanlı hükümdarı Yıldırım Beyazıt, bir seferden Bursa’ya dönüşünde o yıl çocuk doğuran bütün kadınlara maaş bağlanmasını emreder. 70 yaşında bir kadın da o yıl çocuk doğurduğunu iddia ederek kendisine maaş bağlanmasını talep eder. Beyazıt, “Senin yaşında bir kadın nasıl olur da çocuk doğurur?” deyince; kadın: “Çocuk doğurmadım ama onun kadar kıymetli bir çınar diktim” diye cevap verir. Bunun üzerine kendisine maaş (ulufe) bağlanır. Anlatılanlara göre, bu olaydan sonra yeniçerilere maaşlarının bu ağacın altında dağıtılması gelenekselleşir ve bu nedenle ağaca “Ulufeli Çınar” adı verilir. Ağaç o kadar büyük ki gövde içine neredeyse iki atlı faytonun yarısı sığıyor.

ESKİCİ BABA ÇINARI

Bursa’daki “Orhan Camisi Çınarı” adıyla da bilinen bu çınarın hikâyesi de şöyle:

Mustafa adındaki ihtiyar müezzin, caminin bahçesindeki çınarın kovuğunda ayakkabı tamirciliği yaparmış. İhtiyar, bir gün kovuğa girmiş ve bir daha çıkmamış, onu ne göre ne duyan olmuş. İhtiyar adamın baca gibi açık olan çınardan göğe yükseldiği söylenir.

KAVAKLI CAMİSİ ÇINARI

Tophane semtinde, Kavaklı Mahallesi’ndeki caminin önünde bulunan yaşlı çınarı Orhan Gazi devri erenlerinden Geyikli Sultan diye de anılan Baba Sultan’ın diktiği söylenir.

Baba Sultan Köyü‘ndeki ulu çınarın da aynı gün dikildiği, iki ağacın yaşıt olduğu kabul edilir. Hikâyeye göre, padişah dikilen ağacı görünce çok memnun olmuş ve Kavaklı Camii’nin önünde çınarı diken yaşlı dedeyi çağırtmış. Değneğine dayanarak gelen ihtiyara: “Şimdi değneğini havaya at, yere düşene kadar dile benden ne dilersen” demiş. İhtiyar, değneğini havaya atmış; “Bursa kestaneleri vakıf olsun” diye bağırmış. O gün bugündür, Bursa kestaneler vakfıdır. İstediğin ağaçtan kestane toplamak serbesttir, kimse karışamaz.

Evet, asırlık anıt ağaçların hikâyeleri elbette bu kadar ile bitmiyor.

Sizin için yaptığım bir araştırma sonucunda karşımıza çıkan bu ağaçları hem bizlerin hem de yabancıların tanıması manasında bir çalışma yapılması gerekiyor.

Açık hava müzesi niteliği taşıyan ülkemizde bu anıt ağaçların genç nesillere tanıtılması ve ağaç sevgisinin aşılanması elbette çok önemli…

Okullarda bunun yaygınlaştırılması ve tanıtım kampanyaları ile desteklenmesi gerekir. Bugüne kadar yakılan, kesilen ve talan edilen binlerce ağacın anısına bu görevi üstlenmemiz kaçınılmazdır.

Bugün halen kurtuluş savaşına tanıklık etmiş binlerce ağaç bizlere emanet edilmiştir. Onlara sahip çıkalım ve birlikte geleceğe taşıyalım.

Sevgi ile kalın

Can Bekin